Gökçer Tahincioğlu

Gökçer Tahincioğlu

yuzlesme@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

... Türkan, ne planın ismini, ne kendisi için ne planlandığını biliyordu... Gözlerini açtığında dünyaya, hevesle fotoğraf çektiren, şekerlemeler hazırlayıp, ismini zıbınlarının üstüne diktiren kimseler yoktu. İlk yürüdüğünde karşısında kalabalık ve karanlık koğuşlar buldu. Biraz daha büyüyüp de dünyayı algıladığında kendisi gibi doğmuş çocuklar. “Evlatlık” gidebilenler şanslı sayılırdı. Şans dediğin kelime ise doğdukları yaşamdan çok uzaktı....

Sonu felaket olacak her hadiseye afili bir isim koyma merakı vardır bu ülkede.
İnsanların üzerlerine kimyasal maddeler dökülüp, öldürücü gazlarla ateşe verilmesinin adı Hayata Dönüş’tür misal.
Savaşları derinleştiren nafile kanunların ismi “Topluma Kazandırma.”
Yeni rant alanları yaratan, yıllarca kentin varoşlarının cefasını çekenleri kentten daha da uzağa atmanın ismi “kentsel dönüşümdür”.
Karadeniz’i tanınmaz hale getirecek planın adının “Yeşil Yol” olması mesela.
Kimseyi dinlemeden, kimseyi anlamaya çalışmadan, en iyisini bildiğini düşünüp, birileri için en iyisi olması için yapılmış onlarca plan.
***
İşte o planlardan birinin en içinde doğdu Türkan.
Ne planın ismini, ne kendisi için ne planlandığını biliyordu.
Gözlerini açtığında dünyaya, hevesle fotoğraf çektiren, şekerlemeler hazırlayıp, ismini zıbınlarının üstüne diktiren kimseler yoktu.
İlk yürüdüğünde karşısında kalabalık ve karanlık koğuşlar buldu.
Biraz daha büyüyüp de dünyayı algıladığında kendisi gibi doğmuş çocuklar.
“Evlatlık” gidebilenler şanslı sayılırdı.
Şans dediğin kelime ise doğdukları yaşamdan çok uzaktı.
Dayakla tanıştı, firarla, gelecekte ne olacağı kaygılarıyla.
Arkadaşlarının hemen hepsi, uyuşturucu kullanıyordu yurttan kaçtıklarında.
Sonra bir gün, “şans” kapıyı çalınca, bir ailenin yanına verileceğini duydu.
Yeni bir planlamayla, artık ailelerle çocuklar daha kolay buluşturuluyordu.
Türkan için o buluşma, planlanandan başka bir kapıya çıkıyordu.
O kapı, daha beter dayak, daha beter uykusuzluklar, çirkin eller ve nefesler doluydu.
Geriye dönemedi, bazı yollardan zaten geriye dönülmezdi.
Ama okul bitti bitecekti.
Ve kendi planını yapmaktı en iyisi.
***
Bin bir dernekten ucu ucuna eklenmiş burslarla bitirdi okulu.
O eve dönmeden, çocukluğunun her zerresini anımsatan yurtlarda kaldı.
Ne o yurdu, ne o evi hiç unutmadı.
Sokağa çıkıp öfkeyle haykırdığında, yine eskisi gibi işkence gördü.
Her işkencede daha da büyütüyordu umudunu.
Ve her umut, kamu görevlilerinin kimine göre gayet meşru güç kullanımına çıkıyordu.
Alışkındı, korkmuyordu.
Artık okul bitiyordu ve kendisi gibi doğmuş çocukların bir şansı da doğuyordu.
***
Okulu bitirdiğinde ilk işi, gerçeğe dokunmadan çocukların gelecekleri üzerine yapılan planların üzerine gitmek oldu.
Kimsesiz, kimseli çocukların yurtlarda, cezaevlerinde yaşadıklarını biliyordu.
Gizli dosyalarda, isminin yanına itinayla “sakıncalı” yazılırken, çocuklar için sakıncalı ne varsa üzerine gidiyordu.
Planları bozdu.
Çocukların verildiği aileleri denetlettirdi, çocukların yurtlarındaki şiddeti deşifre etti.
Çocukların olduğu her yerdeydi.
Ve çocuklar, dokunduğu her yerde neşeliydi.
Karanlık koğuşlara kapatılmak istenen ömrünü, taze umutlarla süsledi.
***
Bazen güzelim ormanların içine yol yapmak isterler.
Bazen tek kişilik bir hücrede kaybolmanızı, “Yaşamak güzeldir” diye bağırıp yakarken bedeninizi.
Bazen doğduğunuz toprakları bırakıp gitmenizi isterler.
Bazen yıkmak bedel ödediğiniz güzellikleri.
Ama işte bazen yenilirler, bazen güzel bir güneş bir karanfile gizleyip yüzünü güneşsiz bir gün bile gülümser.
İşte o yüzden ne kadar uğraşsalar da karartamazlar içinizi.
Nasıl olduğunu anlamazlar
O an, eski bayramların çocukluğu, gizlenmiş, izliyordur yendiklerini sandıkları anlardaki zaferlerinizi.