En yardımsever, en cömert, en ahlaklı, en dürüst, en şefkatli, en naif, en zarif, en dobra...
Bütün bu narsistik sıfatlar, Freud’un yorumuyla, benliği korumaya dayalı savunma mekanizmaları olsa daha şefkatle bakılabilirdi belki.
Oysa en saf haliyle, gerçekle yüzleşememe, hakikati eğip bükme gibi bir sorunumuz var.
Bizi daha iyiden, daha güzelden, daha zariften uzaklaştıran bir sorun.
***
Sadece Vatan Şaşmaz’ın öldürüldüğü o vahim olaydan sonraki vahşi ve ahlakçı yorumlarla sınırlı değil bu hal.
Tek bir olayda başımıza gelse ya da toplumun sadece belli kesimi tarafından yapılsa, topluca büyük bir travmanın etkilerini yaşadığımızı söyleyip, geçebilirdik.
Amansız muhaliflerin öldürülmüş bir insanın ismi üzerinden laf oyunu yapmasından, katı ahlakçının ölen iki insanı infaz etmesine, komplo teorileriyle şekillenmiş ve gelişmemiş kişiliğin buna uygun senaryolar yazmasından, apolitiklikle övünen ruh halinin ölümden espri çıkarma zorlamasına kadar uzanan bir ruh durumu.
“Hep kadınlar mı ölecek?” şefkatsizliğinden, “O kadının ne olduğu belli”ye kadar uzanan bir ataerkillik hali.
Ve topluca o vahim ölüm halini, en çıplak şekilde, bütün netliğiyle görme isteğinin yarattığı şiddet pornografisi.
***
Bu halimiz, sadece bir olayla sınırlı olsa, belki, biraz olsun anlaşılabilir.
Ama liste uzayıp gidiyor.
Misal, havuzda boğulmuş 6 yaşında bir çocuğun kalabalığın içerisinde, suda artık çırpınmayan bedeni bütün çıplaklığıyla gözümüze sokuluyor.
Daha fazla görüntü, daha net!
Hem de duyarlılık iddiasında bulunan mecralarda.
Öldürülmüş bir kadını vuran silah, dayak yiyen bir adamın o durumu.
Saldırıya uğramış bir kadının gizlice çekilmiş kaydının mutlaka izlenmesi.
Bir terör saldırısında can vermiş insanların sansürsüz görüntüleri.
Daha çok, en çok...
Konuşacak daha çok şey olmalı!
***
Kendi mahallenden değilse olayın kahramanı, şiddete tapınma ve yok etme isteği daha vahim hal alıyor.
8 yaşındaki bir çocuğun cenazesi, ebeveynlerinden biri Hrıstiyan diye Müslüman mezarlığına defnedilmiyor.
Hayatı boyunca saf sevgi ve aşkı aradığını iddia eden bir genç kız, “İnsan Kürdüm demeye utanır” twitini, milliyetçilikle açıklayarak paylaşabiliyor.
Suriyeli anne ve kızının öldürülmesine, “Gelmeyip savaşsalardı ülkelerinde” yorumu yapılıyor.
Harita çizen ajan, slogan atan terörist, bira içen her yerden kovulması gereken bir suçluya dönüşüyor.
Hayatında trafik kazası haberi bile yazmamış gazeteci adayı, 100 yıldır bu işi yapıyor gibi bir dille, hiç bilmediği alanda, eleştirdiklerinin daha fazlasını yapıyor.
40 yıllık “gazeteciler” daha beterini.
***
Bu hale dönüşmedik muhtemelen, öyleydik ve dışa vurabileceğimiz yerler, zamanlar azdı.
Kötüydük, bir başka ülkeden, başka insanlardan daha az veya çok değil, onlar kadar kötüydük.
Daha iyisi olma çabamız da yok ne zamandır.
Oysa içeride bir yerlerde, o çabayı harekete geçirebilecek bir duygu var biliyoruz.
O duyguyu bulabileceğimiz, bu şehvete tamah etmeyen insanların kalbinde ve gözünde, çocuklarda, şarkılarda.
Kalabalık ve herkesin çok sevinebildiği bayramlarda.