Gökçer Tahincioğlu

Gökçer Tahincioğlu

yuzlesme@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

“Yatağını balkonun önüne sererdi hep cezaevinden çıktıktan sonra. Yeniden polis gelirse atlamak içinmiş. Hava ne kadar da soğuktu Hakkâri’de o zamanlar oysa”
Babası Diyarbakır Cezaevi’nin zulmündeyken büyümüş bir çocuk nasıl bakar dünyaya?
Hele ki Hakkâri’de.
Hele ki her ay çalınıyorsa kapıları polis tarafından.
Hele ki erkenden çocuk olmayı unutmuşsa.
* * *
Erken büyüyen çocuklardandı Serhat Tuğan.
Bir gün, babası cezaevinden çıkalı henüz 3 yıl olmuştu, Filistinlilerin özgürlük hareketini duydu.
O gün, 3 arkadaş, el yazısıyla, “İnsanlar zulme dur desinler” diye yazdılar kâğıda, alelacele.
Çoğalttılar fotokopiyle, dağıttılar eşe dosta, tanıdıkları evlere.
Daha 16’sına yeni girmiş Serhat, eve gelince, korku ve heyecandan sapsarı renkle, o büyük özgürlük mücadelesini anlatıyordu ki kapıyı duydu.
Annesi açtı alışkın adımlarla.
Polisler ilk defa babasını değil Serhat’ı soruyordu.
Serhat kapıya koştu.
İşlediği “büyük” suçu biliyordu.
Anne oğlunun işkence görmeyeceğinden emin olmak için, “iki tokat da vurursunuz değil mi şimdi” diye sordu.
Polisler, inatla, kendilerinin neden yanlış tanındığını anlatıyordu.
Ama polis aracından inerken, “kocaman adamın” vurduğu Serhat’ın ağzındaki iki dişi artık yoktu.
13 Kasım 1988 günü çalınan o kapı, Serhat Tuğan’ın geri dönülmez yoluydu.
Ailesinin bir daha hiç birlikte baharı karşılayamayacağı, kışın ilk karında aynı battaniyenin altında soluklanamayacağı, bir düğünde birlikte halaya duramayacağı, kalabalık bir bayram kahvaltısı yapamayacağı bir kapı, devletin bilinen yollarına açılıyordu.
Serhat’ın babası Abdülhafız Tuğan, o yolları iyi tanıyordu.
Gördüğü işkencelerden sonra bile ağlamayan babanın gözleri, daha 16 yaşındaki oğlunun Diyarbakır Cezaevi’ne götürüleceğini öğrendiğinde ilk kez doldu.
Serhat Tuğan, Diyarbakır’da iyice öğrendi yola gelmeyenlerin nasıl “ıslah” edilmek istendiğini.
10 ay sonra beraat edip de çıktığında dışarıya, ne eski Serhat, ne olması istenen kişiydi.
* * *
Yatağını, “Yeniden gözaltına almaya gelirlerse atlarım” diye balkonun önüne seriyor, az konuşuyor, bazen çok söyleyip aslında çok daha fazlasını susuyordu.
Kalabalık olmazsa sokağa çıkmıyordu.
Ensesinde sürekli gezinen sese yakalanmaktan korkuyordu.
“Neden burada duruyorsun ki dağa çık.”
O ses ki aslında neredeyse bütün Hakkâri o yıllarda sahibini tanıyordu.
Ve Serhat, o sesin yapabileceklerinden çok korkuyordu.
Dağda bir kez ölebilirdi, kentte her gün ölüyordu.
Gitti.
Dağa gitmek, belki buradan anlaması güç ama, bir örgütten, bir silahtan ve bir kentten ayrılmaktan daha fazla bir şeydi.
Çocuktu henüz, bulaşık yıkadı, erzak taşıdı, toplanması istenenleri gidip getirdi.
2 yıl böyle geçmişti ki bir yol kontrolü sırasında beline takılmış silahla “ele geçirildi.”
18’ine yeni girmişti.
İncelenen silahın, hiçbir eylemde kullanılmadığı tespit edildi.
Örgütte kod adını sorulunca söyledi:
“Şervan.”
O ismin yaşamını nasıl değiştireceğini bilemezdi.
İddianame hazırlandığında herkes şaşkındı.
Hakkâri’nin bir köyünde bir PKK’lının öldüğü eyleme katılmak, Çukurca’da iki korucunun yaşamını yitirdiği çatışmada bulunmaktı savcıya göre eylemleri.
“Şervan” bu eylemlerde vardı, herkes tanıyordu ve Tuğan, en ağır suçtan, TCK’nın örgütleri kuranların cezalandırıldığı 125. maddesinden cezalandırılmalıydı.
Diyarbakır DGM bile bu kadarına inanmadı.
Tuğan’a, örgüt üyeliğinden 12 yılın yeteceğini kararlaştırdı.
Ama Yargıtay vardı.
Karar bozuldu, Tuğan, müebbet hapisle cezalandırıldı.
* * *
Aflar çıktı, yasalar değişti, infaz hesapları yeniden ve yeniden değiştirildi.
Katiller, tecavüzcüler, 7 kişiyi telle boğanlar çıktı.
Serhat Tuğan, cezaevinde ortaokulu, liseyi, üniversiteyi bitirdi, sonra ikinci üniversiteye başladı.
Her aşamada yeniden ve yeniden başvurdu avukatları.
Yıllar geçti, 2008’de, Şervan’la ilgili dosyadaki bazı “görülmeyen” belgeler meydana çıktı.
O eylemlerdeki Şervan, Tuğan değildi.
O Şervan’ın ismi bile yazıyordu dosyada ama kimse o belgeleri Tuğan’la eşleştirmemişti.
Ve Tuğan, o Şervan’ın kendisi olduğu söylendiği için cezaevindeydi.
Sayfalarca yeniden yargılama dilekçeleri, ifadeler mahkemeye verildi.
Ancak mahkemenin “ret” yanıtı kısa ve netti.
* * *
Cezaevinde 24 yıldır Tuğan, 6 yıl kadar daha yatması gerekiyor hesaba göre.
Yaşamak sürüyor da adaletsizlik ve zulümden habersiz öylece, bir çocuktan bir müebbetlik çıkartan adalet, sığmıyor artık annelerin kalbine.