Gökçer Tahincioğlu

Gökçer Tahincioğlu

yuzlesme@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ayrılmak istediğini söylediğinde, “son bir kez görüşelim” denildi. Lojmana geldi adam, bir şeyler yiyip içtiler. Ayrılacağını söylediğinde yeniden “tamam” dedi adam. Sonra sebebini bilmediği o derin uyku hali. Adamla birlikte görüldüğü o görüntü bir hafta sonra telefonuna geldi. Ama izleyemedi. Şikâyet bile edemedi. Yaşamı artık o adamın elindeydi.

Bir masal gibi başlamıştı her şey. Köydekilerin “kız da şehre gönderilir mi?” söylenmelerinin inadına kızını okutan bir baba, herkesin “yaşın ilerledi, artık olmaz” demesine rağmen köy yerinden sınavı kazanıp memur olmayı başaran 27 yaşında bir genç kadın.
Dizilerde izlediğinden daha pembe, kitaplarda okuduğundan daha kırmızı, küçük bir kızken yatakta düşlediklerinden daha maviydi.
Tek bir adam çıkıp da bütün renklerin üzerini siyaha boyayana kadar, her yanı rengarenkti.
Köyünden çıkıp, atandığı kente gittiğinde, bir aşkın eksik olduğunu düşündü hikayesinde. Sonra birisi çıkageldi.
Bir masal kahramanı olmadığını anlaması çok sürmedi.
Ayrılmak istediğini söylediğinde, “son bir kez görüşelim” denildi. Lojmana geldi adam, bir şeyler yiyip içtiler. Ayrılacağını söylediğinde yeniden “tamam” dedi adam. Sonra sebebini bilmediği o derin uyku hali.
Adamın gittiğini, nasıl vedalaştıklarını anımsamıyordu.
Bir hafta sonra telefonuna bir görüntü geldi.
Adamla birlikte görüldüğü o görüntüyü izleyemedi.
Ve sonra bir telefon:
“Benimle ayrılırsan her yana yayarım. Erkek gururum var benim. Ben istediğimde ayrılırım.”

Namus belası
“Namustan” başka bir şey demeyen kardeşi, kızına “namusumuza laf gelirse seni öldürürüm” diyen bir babası vardı.
Şikayet bile edemedi. Yaşamı artık o adamın elindeydi.
Her ayın 15’inde maaşını götürüp ona teslim etti, verdiğiyle yetindi, istediğinde görüştü. Ailesi ise kısmeti olduğunu söylüyor, haber gönderip duruyordu.
Kurtulmak için o adamdan “izin istedi.”
“İzin veriyorum ama sana son bir hediyem olacak” dediğinde deli gibi sevindi.
Doğum günüydü, o görüntüler artık internetteydi.

Erkek devlet
İşyerindeki arkadaşları gördü önce.
Görüntüleri kaldırması için adama 10 bin TL verdi.
Görüntüler artık bütün sitelerdeydi.
Yayıldı “şöhreti.” Derken “görüntülerden kaynaklı tayin” emri.
Dosyaya itinayla işlenmişti internetteki görüntülerin mahiyeti. Gittiği kentteki erkeklerin de okuması vardı elbette, hemen başlamıştı tacizleri.
Kadınlar ise onunla konuşmamayı seçti. Sonra erkek devletin ahlakı çıkageldi.
Meslekten men edilmesi istemiyle soruşturma açılmıştı hakkında. Kocaman adamlar, kocaman ceketleri ve ciddiyetleriyle “huzura” aldılar. Ne dediğini dinlemeden meslekten attılar.
Gittiği avukat rahatlattı: “Yargıdan döner, tazminat bile kazanırsın.”

Erkek yargı
Önce geç de olsa suç duyurusunda bulundu. Sonra meslekten atılmasına karşı dava açtı. Gündelik temizliğe gidiyor, kazandığı paranın bir bölümünü anlamasınlar işten atıldığını diye ailesine gönderiyordu.
Adam hakkında dava açıldı. 16 ay ceza verip, “bir daha yapma” diyerek hükmün açıklanmasını geriye bıraktı mahkeme. Bir daha yapmadığı sürece suçsuzdu mahkeme diliyle.
İşten atıldığı kurulda gözyaşlarını tutamayıp haykırırken, “Gidip o adamı öldüreceğim” demiş, güvenlikçiler tarafından bahçeye bırakılmıştı.
Kocaman adamlar, bir de “tehditten” suç duyurusunda bulundular hakkında. Mücadelesinin bir yanı da “cezaevine girmemek” içindi.
Sıra idare mahkemesine geldiğinde emindi. Özel hayatı nedeniyle meslekten atılan erkeklerle ilgili kararların iptal edildiğini bulmuştu avukatı.
Ama unuttukları bir şey vardı.
Söz konusu olan bir kadındı.
İdare mahkemesi, 2’ye karşı 1 oyla yerinde buldu meslekten atılmasını. Memuriyetin şeref ve haysiyeti lojmanda çekilen görüntülerle, “internete yüklenmesinden habersiz de olsa” zedelenmişti.
Sonra Danıştay, 1’e karşı 4 oyla yerinde buldu mesleği yapmamasını. Kesinleşti “ahlaksızlığından dolayı mesleksiz kaldığı” kararı.

Polislerle izledi
O karardan hemen sonra yine telefonlar başladı:
“Bittin sen, artık ailen öldürecek seni, onlar yapmazsa ben.”
Ne kadar telefon değiştirse de bitmiyordu.
O hırsla adamın yaşadığı kente gidip, “Seni öldüreceğim” diye sokaklarda ağladığında karakolluk oldu. İlk kez orada, polislerle izledi, polisin gerçekliğinden emin olmak istediği o görüntüleri.

Erkek siyaset
Son bir umut Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu 9 ay önce. Memuriyetten atıldığı için sınavlara bile giremiyordu. Taşeron bir şirkette çalışıyor şimdi üç otuz paraya.
6 yıl önce başlayan karanlık yaşamının her tarafında.
Hala gece yarısı, “Mezarını görmeden bitmeyecek” sesleri ile uyanıyor uykularından.
O gecelerden birinin sabahında babasından gelen, “Genelevde çalıştığını söyleyen biri aradı” telefonundan bu yana ziyarete gidemiyor köyüne.
Sakince çağrıldığı köyde öldürüleceğine inanıyor artık.
Ve öleceğine değil de babasına, kardeşine üzülüyor.
“Haklılar beni öldürmekte de cezaevine girecekler” diye.
“Ben çevre, kültür haklı çıkmasın istedim. Başıma gelenleri koca koca hakimler anlamazken ailem nasıl anlasın? Öldürseler de suçlu olmazlar. Ama cezaevine girecekler, babam beni öldürse de koymasınlar cezaevine.”
“Koşmak değil emeklemek istiyorum, bir şansım olsun” diye diye geçen hafta yine gitti “mahkemeye intikal etmiş, karışamayız” diyen bakanlığa.
Oradan “evli değilsiniz, işlem yapamayız” deyip sonra tehdit mesajlarını dinleyip de ikna olup, koruma kararı veren mahkemeye.
Yeni bir soruşturma daha açtırdı o adam hakkında.
Hatta “evlenip boşanırsam iyi olur” diye hülle evlilik yapmak için bir adamla bile anlaştı da hikayesini duyunca ikna edemedi adamı.
Şimdi öyle yalnız ve korkulu, bekliyor son umudunu.
Anayasa Mahkemesi’nden gelecek bir kararla belki birkaç adım emekleyecek.
6 yıl önce bir lojmanda başladı erkeklerle tanışma hikayesi.
Erkek devletin en kötüsü olduğunu anladı kısa zamanda.
Pembe, kırmızı ve mavinin yerini karanlık aldı.
O küçük kızın kocaman düşlerinden geriye sadece birkaç gece daha soluklanmak mücadelesi kaldı.