Türkiye’de, akademiye girebilmenin ve orada kalabilmenin kuralları vardır.
Yabancı dil bilmek, ALES’ten yüksek puan almak, not ortalamasını yüksek tutmak, belli konu ve alanlarda uzmanlaşmak dışında kurallar.
Emek gerektirmeyen, şanslı doğup, şanslı bir çevrede büyümeyle elde edilebilecek şanslar.
Önce bir hoca tanıman gerekir misal.
Öğrencisi olup olmamak, usta-çırak ilişkisine girip girmemek değil sözü edilen.
Siz birilerine ömür boyu çıraklık etseniz de birilerinin sizden öncelikli olarak akademiye kabul edilmesine yönelik bir düzen.
O düzeni sürdüreceklerin koltukları işgal ettiği, hiçbir akademik çalışmaya imza atmadan ya da ezberlenmiş kabulleri tekrarlayarak diyelim, kuralları sürdürdüğü, bunları etik kodlarla süslediği bir makyajlı kirlilik.
Ya da hocaları tanıyan hatırlıların telefonu üzerine verilen öncelik.
Akademide yüksek unvanlarla oturulacak bir koltuğun da bedelleri vardır.
Birileri deli gibi çalışır, deli gibi anlatırken görünmez bir uzaklıkta, merkezde kalabilmenin kurallarına aileden vakıf olanlar, o koltuklarda oyunun kurallarını koyanlardır.
Bu yüzden kocaman ve saygın odaların kapılarını dolaştığınızda, levhalarda, akrabalıklar ve tanışıklıklar asılıdır.
O kurallara göre hareket etmeye kalktığınızda ise sizin boynunuza asılacak olan, kocaman bir “dışlayın” levhasıdır.
O levhayı birilerinin indirmesi, kiminin kıyameti, kiminin ise bütün “iki yüzleri” ve çıplaklığıyla deşifre olmasıdır.
* * *
Murat Elbay, 19 Nisan 2013’te intihar etmeden hemen önce, notlarına bakıyordu.
İçinden çıktığında bile içinden çıkılmaz hale getirilen, içinden çıkılamaz notlarına.
Çıkamadı içinden bir anda.
Nicedir aklındaydı mutsuzluğu ve nasıl bitireceği bu mutsuzluğunu.
İçinden kolayca çıkılabilecek bir notta buldu huzuru.
Zaten beklese gideceği karanlığa giderken erkenden, bir not sarkıyordu, yokluğa karıştığı merdivenden.
28 yaşındaydı, basit bir nottu, kıyamet kadar yankısı vardı:
“Ölümümden kimse sorumlu değildir. En çok babamı üzeceğim için üzgünüm. Hayattan zevk almıyorum. İşyerinde de mutlu değilim. Başarılı olduğumu düşünmüyorum.”
Önce sitelerde tartışmalar yapıldı.
Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı, yani ÖYP’li olduğu, senet imzalatıldığı, doktorasını bitiremediği, senedi ödeyemediğine dair.
Kısmen doğru, kısmen yanlıştı.
Ailesi varlıklıydı, senedi yoktu, ama ezildiğini hissediyordu, baskıya karşı koyamıyordu ve hayata.
* * *
Biliyor musunuz, bu memleketin üniversitelerinde, YÖK’ün de gayet bilgisi dahilinde, koca koca rektörlükler, 20’li yaşlarına yeni başlamış insanlara, mafyavari bir edayla, senetler imzalatıyor.
Diyorlar ki; “Biz şimdi seni göndereceğiz yüksek lisans ve doktoranı yapmak üzere bir başka üniversiteye, dönmez de istifa edersen bu senedi öde diye.”
Aslında başka bir üniversiteye gittiğinde zaten zorunlu olarak kendi üniversitesinde hizmet görmesi mecburi olan akademisyenler, dönmekten değil, doktorayı bitirememekten, o senedi ödemek zorunda kalmaktan korkuyor, çalışamayacak kadar korkuyor.
Zaten nefes alsa ensesinde bitecek YÖK’ün ve üniversitelerin baskısı varken, adım bile atamıyor.
Yaşamıyor.
Biliyor musunuz, o senetle tehdit edilen akademisyenler, zaten dönecekleri fakültelere erkenden döndüklerinde, kriterleri ne olursa olsun, tanımıyorsa birilerini kadro alamıyor, yıllarca bekletiliyor, psikolojik şiddetin âlâsına uğruyor.
Biliyor musunuz, o araştırma görevlileri, büyük büyük hocalarca fotokopi çekilmeye, uzak derslere gönderilmeye, alanıyla ilgili dersleri vermemeye zorlanıyor, uzaklaştırılıyor, örseleniyor.
Birileri, uzaktan bakıp burun kıvırırken onca mobbinge, senetlere, tehditlere, birileri ısrarla bildiğini anlatmaya, hayalindekini yaşamaya, nefes almaya çalışıyor.
* * *
Hiçbir intiharın gerçekten neden yaşandığı bilinmiyor.
Kimse sorumlu değil ve herkes sorumlu bütün olan bitenden.
Murat gittiğinde de kimse anlamadı aslında nedenini?
Kimi ÖYP dedi, kimi baskıyı kaldıramadığını söyledi, kimi mesleğiyle ilgili olmadığını, kimi ise sadece mesleğini.
Bazı hocaları, hiç tanımadan sahip çıkamadığı için özür diledi, bazı hocalar ise gazetede okuyup geçti.
Asistanlar, yaşam güvencelerinin olmadığını anlatmak için soruşturmalara, suçlamalara rağmen andı Murat Elbay’ı.
Başarı ve başarısızlığın bu sistemde kimlere ve neylere göre nasıl değiştiğini anlattı.
Büyük koltukları akademinin, yıllar öncesinden ısmarlanmış sahiplerini beklerken.
Gölgeler uzanıyor mutsuzca, mutsuz eden bir düzenin asıldığı, çatıya çıkan merdivenden.