Filiz Aygündüz

Filiz Aygündüz

filiz.aygunduz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Geçtiğimiz hafta Avrupa Birliği’nin desteklediği, Eurasia Partnership Foundation’ın finanse ettiği Uluslararası Yazarlık ve Gazetecilik Kampı’ndaydım. Ermenistan’ın başkenti Erivan’da gerçekleşen, üniversite öğrencisi gençlere yönelik kampın düzenleyicileri iki edebiyat kahramanı kadın: ARI Literature Foundation’ın kurucusu Arevik Ashkharoyan ve Türkiye’den Kalem Kültür’ün kurucusu Nermin Mollaoğlu. Eğitmen olarak yazar Aslı Perker ile birlikte katıldık kampa.

Ashkharoyan hayallerinin ürünü olan bu projeyi 2015 yılında komşu ülkelerin birbirleriyle diyalog kurmalarının öneminden hareketle hazırlamış. Kampa katılan öğrenciler arasından çok ünlü yazarlar çıkacağından emin: “Kimbilir öyle kitaplar yazacaklar ki, belki de bu kitaplar kendi hükümetlerinin birbirleriyle ilgili anlaşmazlıklarını yeniden gözden geçirmelerine neden olacak”.

Haberin Devamı

20 yıldır yayıncılık sektöründe olan Nermin Mollaoğlu ise “Birbirini tanımadan, diyalog ortamı olmadan o herkesin kocaman puntolarla istediği barışa, huzura ulaşamayız. Yaptığımız açık çağrıya onlarca genç başvurdu. Arasından seçilen sekiz şahane gençle burada, edebiyat kampındayız. Hepsinin güzel anılarla döneceklerine eminim” diyor.

Kampa dört yıldır katılan yazar Aslı Perker yaratıcı yazarlık dersi veriyor öğrencilerine. Perker, komşu ülkeler arasındaki iletişimin kendisi için çok önemli olduğunu vurgulayıp bu konuda genç öğrencilere örnek olmaktan mutluluk duyduğunu söylüyor.

Kendi adıma 32 yıllık mesleki deneyimimi son iki yıl, mezun olduğum Mimar Sinan Üniversitesi’nde verdiğim ‘Sanat gazeteciliği’ dersinde genç üniversitelilerle paylaştım. Bu defa iki farklı ülkeden gelip aynı masada oturan öğrencilerle çalıştım. Ben her birinde parlak birer gazeteci olma potansiyeli gördüm. Harçlarına kattığım minik katkı mesleğime olan borcum.

Küçük bir Avrupa şehri

Türk öğrenciler Erivan’a gelirken bir kasaba, köy manzarası beklemişler. Karşılarına çıkan ise küçük bir modern Avrupa şehri gibiydi. Taşların hikâyeler anlattığı görkemli bir mimari, sokaklarda şarkılar söyleyen gençler, Paris kafelerini andıran kafeler… Proje kapsamında beş gün boyunca farklı kültür turları yapıldı. Bir bölümü dağa oyulmuş, kayalıklarla çevrili bir Orta Çağ manastırı olan Geğard Manastırı’na gittik hep birlikte. Bu manastır Ermenistan’ın en önemli kültürel simgelerinden biri. 2000 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası listesine giren manastırın etkileyici atmosferine hayran kaldık.

Haberin Devamı

Bir diğer durağımız Mesrop Mashtots Matenadaran Enstitüsü’ydü. Burası Ermenice, Yunanca, Arapça, Farsça ve diğer dillerde yazılmış nadir el yazmalarını içeriyor. Yaklaşık 17 bin tane el yazması ve 300 bini bulan arşiv belgesi. 1459’dan kalma Ermenice bir tıp kitabı, 13. YY’dan astroloji haritası, bir Kuran-ı Kerim el yazması, 1283’ten Ermenice bir aritmetik defteri… Muazzam bir arşiv. Müze kütüphane, adını Ermeni alfabesini yaratan Aziz Mesrop Mashtots’tan alıyor, bahçesinde bir de heykeli var.

Beni en çok etkileyen müze ise Gomitas Müzesi oldu. Gomitas Vartabed, Ermeni müzikolog ve besteci. Türkiye’de de bilinen bir isim. 2019 yılında, doğumunun 150. yılı Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda verilen “Aydınlık Sabahın Sesi” isimli konserde kutlandı. Ahmet Sami Özbudak’ın yazıp yönettiği Fehmi Karaaslan’ın Gomidas’ı canlandırdığı “Gomidas” oyunu birçok ödülün yanı sıra 2022 Afife Tiyatro Ödülleri’nde Cevat Fehmi Başkut Özel Ödülü’nü aldı. 3 bin kadar Ermeni halk şarkısını derleyerek notaya geçiren, Halide Edip Adıvar’ın “Şarkı söylediğinde Tanrı onu dinlemek için aşağı inerdi” dediği Gomidas’ın müzesinde, çalışmaları, müzik derlemeleri, notaları, enstrümanları ve kişisel eşyaları sergileniyor.

Haberin Devamı

Buraya gelip de Opera Binası’na gitmemek olmazdı. Nermin Mollaoğlu, Aslı Perker ve ben birlikte Ermeni operasının en önemli eserlerinden biri olan “Anoush”u izledik. Armen Tigranian tarafından bestelenmiş romantik bir opera. Doğu melodileri ve modern Batı müziği iç içe. Eserde, genç Anoush ve çoban Saro’nun dramatik aşk hikâyesi anlatılıyor. Güçlü oyunculuklar, sahnelemedeki duygusal derinlik, orkestra, şarkılar, mütevazı prodüksiyona rağmen inanılmaz etkileyiciydi.

Ermenistan’da tanıdığım en özel kişilerden biri de, ülkenin en büyük yayınevi, Türk edebiyatından da çok sayıda kitap yayımlayan Antares’in kurucusu Armen Martirosyan’dı. Yayınevinde yaptığımız sohbette şöyle dedi üniversitede matematik bölümünü bitiren Martirosyan: “Bir gün, bastığımız kitapların maliyeti üzerine bir çalışma yaptık. Baskı, dağıtım ve diğer tüm masraf kalemlerini hesaplamaya başladık. Gördüm ki, bastığım kitabın satış geliri, maliyetinin çok altında ve büyük zarar ediyorum. O günden sonra bir daha hesap yapmadım. Çünkü benim amacım bugün dünyanın herhangi bir yerinde bir çocuk hangi kitapları okuyorsa, Ermeni çocuklarının da o kitapları okuyabilmeleri”.

Aslında hikâyenin özeti bu: Dünyanın her yerindeki her çocuk fırsat eşitliğinden yararlansın, kitaba erişebilsin. Dünyayı o kitap okuyan, kitap yazan çocuklar kurtaracak çünkü.

İyi pazarlar.