Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) 12 bağımsız adayın adaylıklarını iptal etmesi siyaseti karıştırdı. Adayların çoğunun BDP’nin desteklediği isimler olması tartışmayı büyüttü. BDP, kararın hukuki değil, siyasi olduğunu öne sürdü; sonuçlarının ağır olacağını ilan etti, seçimlerden çekilmekten savaş ortamına kadar birçok seçeneği dile getirdi. Siyaset gerildi.
Mevzuatta uyumsuzluk
YSK’nın kararı, gerekçeleri ile açıklanmış olmasına karşın, dayanakları itibarı ile tartışılıyor. YSK, söz konusu bağımsız adayların adaylıklarının, 1 yılı aşan kesinleşmiş mahkumiyetleri bulunduğu gerekçesiyle adaylıklarının iptaline hükmetmiş görünüyor.
Bu karar öncelikle anayasanın 76. maddesinde yer alan, “Devlet sırlarını açığa vurma, terör eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle hüküm giymiş olanlar, affa uğramış olsalar bile milletvekili seçilemezler” hükmüne dayanıyor.
Tartışma ise ilgili yasalarda yer alan ve anayasa ile tam uyum sağlamayan hükümlerden kaynaklanıyor. Bir diğer ifade ile hukuki boşluk ve uygulama farklılığı olduğunu söyleyebiliriz.
Hukuki boşluk
YSK’nın, söz konusu kararını oluştururken anayasanın 76. maddesiyle birlikte, eski Türk Ceza Yasası ve/veya 2006 tarihli Adli Sicil Yasası’ndaki değişikliğe dayanmış olabilir.
Eski Türk Ceza Yasası’na göre, cezaları infaz edilenler, belirli bir süre geçtikten sonra yasaklanan haklarını mahkeme kararıyla geri alabiliyorlardı. Nitekim bu hükme dayanarak geçtiğimiz dönemde daha önce mahkumiyeti bulunan adaylar milletvekili seçilebilmişlerdi.
Yeni Türk Ceza Yasası’nda ise yasaklanan hakların mahkeme kararıyla alınmasına ilişkin bir düzenleme yok.
Oysa, yeni Türk Ceza Yasası’nın uygulamasında, cezasını infaz edilenlerin seçme ve seçilme hakları dahil yasaklanan tüm haklarının iade edilmiş olacağı hükmüne 53. maddede yer veriliyor.
Diğer taraftan Aralık 2006’da Adli Sicil Yasası’nda yapılan düzenlemeyle yeniden, yasaklanan hakların iade edildiğine dair mahkeme kararı istenmesi düzenlemesi mevzuata giriyor. Bu da yeni Türk Ceza Yasası ile çelişki yaratıyor.
Bu durumda, anayasadaki hükümle, yeni ceza yasasındaki hükmün tam olarak uyum sağlamadığını söylemek mümkündür. Ayrıca yeni Türk Ceza Yasası’yla, Adli Sicil Yasası’ndaki düzenleme de birbiriyle çelişiyor.
Dolayısıyla, anayasa değişikliği ve bazı yasal düzenlemelerin yapıldığı dönemde, bu uyumsuzluğun görülmesi, yasal boşluk ve çelişkilerin giderilmesi gerekirdi.
Tartışmalı adaylar
Anayasanın 76. maddesi, yeni Türk Ceza Yasası’ndaki düzenlemeyle, Adli Sicil Yasası’ndaki düzenleme karşısında 2007 ve 2011 seçimleri öncesindeki uygulamaların birbirini tutmaması durumundan söz edebiliriz. Milletvekilliği sırasında mahkumiyeti kesinleşen Sebahat Tuncel’in adaylığının iptal edilmesinin yasal dayanakları konusunda bir tereddüt söz konusu değil. Ancak Tuncel dışında BDP’nin desteklediği diğer adayların durumu ise yukarıda özetlediğimiz mevzuat çerçevesinde tartışmalı konumunu koruyor.