Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısının üçüncü günü geride kalmasına rağmen ilk kez atama ve terfilerde uzlaşma sağlanamadı. YAŞ toplantılarının genellikle üçüncü günü akşamı hem kuvvet komutanları hem de terfiler netleşir, dördüncü güne sadece bürokratik işlemler kalırdı. Dördüncü günün sabahı Başbakan kararları paraf etmek üzere Genelkurmay’a gelir ardından da saat 11.00’de YAŞ kararları onay için Köşk’e sunulurdu. Bu kez üçüncü günü akşamı geç saatlere kadar yoğun bir görüşme trafiği yaşanmasına rağmen kararlar alınamadı.
Dün gece yarısı gelen haberler Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na 1. Ordu Komutanı Org. Hasan Iğsız’ın atanması konusuyla, hakkında yakalama kararı verilen bazı generallerin terfisi konusunda Başbakan Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ arasında görüş birliğine varılamadığı yolundaydı.
Cumhurbaşkanı Gül’ün Erdoğan ile Başbuğ’a “uzlaşın bana öyle gelin” talimatı verdiği ve bu nedenle YAŞ toplantısının bugün de süreceği gelen haberler arasındaydı.
1 Ağustos’ta başlayan YAŞ toplantısı, bir taraftan yargı kararlarının bir taraftan da darbe girişimi iddiaları nedeniyle hükümetin ve nihayet onay makamı olan Cumhurbaşkanı’nın aktif tutum almasıyla farklı bir seyir izledi...
Yargının etkisi
YAŞ’ı etkisi altına alan birinci faktör İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 28 general hakkında verdiği yakalama kararı oldu. Bu generallerden 11’i terfi bekliyordu. Karar YAŞ’la ilgili hukuki tartışma yarattı. Yasaya göre tutuklanma hali terfiye engeldi. Yakalamanın tutuklama sayılıp sayılmayacağı konusunda Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay hukukçuları ile Başbakanlık ve Adalet Bakanlığı hukukçuları farklı görüş bildirdiler.
YAŞ farklı yöndeki bu raporlardan sonuca varmakta büyük sıkıntı çekti.
Gül’ün etkisi
İkinci ve belirleyici bir faktör ise Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün tutumu oldu. Tartışmalar sürerken YAŞ kararlarının onay makamı olan Cumhurbaşkanı, devreye girdi ve açık tutum aldı. Gül, hem Başbakan Tayyip Erdoğan’la hem de Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’la görüştü. Raporları inceledi. Sonuçta hem Erdoğan’a hem de Başbuğ’a, hakkında yakalama kararı çıkmış olan generallerin terfi ettirilmelerinin doğru olmayacağı tavsiyesinde bulundu.
Bu tavsiye belirleyici önemdeydi, çünkü; Cumhurbaşkanı, böyle bir terfi önüme gelirse onaylamam mesajı vermiş oluyordu.
Terfi de emeklilik de olmaz
Cumhurbaşkanı Gül’ün tutumu sadece terfi ettirilmemeyle de sınırlı değildi. Gül, terfiye kırmızı ışık yakarken, adı geçen subayların hukukunun yenilmesine de karşıydı. Haklarındaki hukuki işlemler sonuçlanmadan adı geçen subayların emekli edilmelerini de doğru bulmuyordu. Gül’ün formülü “terfi etmesinler, emekli de edilemsinler, mahkeme sürecinin sonucu beklensin” şeklinde özetlenebilirdi.
Cumhurbaşkanı’nın çizdiği sınırlar, YAŞ’ta, terfi bekleyen ancak haklarında yakalama kararı verilen askeri personelin bir yıl bekletilmeleri seçeneğini güçlendirdi.
Erdoğan’ın tutumu
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın tutumunun ise Cumhurbaşkanı Gül’ün tutumuyla paralellik taşıdığını söyleyebiliriz. Erdoğan, haklarında yakalama kararı verilmiş olan generallerin terfi ettirilmesini doğru bulmadı. Başbakan’ın benimsediği formül ise adı geçen subayların bir üst mahkemeye yaptıkları itirazların sonuçlanmasıydı. Erdoğan, itirazı inceleyecek 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararını beklemekten yanaydı. Ancak söz konusu mahkemenin kararı YAŞ’ın üçüncü gününde de netliğe kavuşmadı.
Başbuğ’un kaygısı
Askeri kanatta ise Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un kaygısı, geçerli ve yeterli gerekçelere dayanmayan kararlarla, komutan atamaları ve terfilerde generallerin hukukunun zedelenmesi; haklarının yenilmesi kaygısıydı. Daha önemlisi asılsız ihbarlarla, itirafçıların gerçek dışı beyanlarıyla veya gizli tanık ifadeleriyle generallerin terfilerini önlemenin bir yol haline getirilmesiydi.
Bu nedenle yargının çok dikkatli çalışması gerektiğini düşünüyordu. TSK’ya karşı yürütülen bir psikolojik savaşın varlığından her fırsatta söz eden Genelkurmay Başkanı, sağlam kanıt ve esasa ilişkin mahkeme kararları olmadıkça, ifadeye çağırma veya tedbir niteliğindeki kararlarla, terfi ve atamaların önünün kesilmesinin TSK’nın moralini olumsuz etkileyeceği kaygısı taşıyordu.
Başbuğ “bu yöntem her Şura öncesinde kullanılacak bir yol olur” düşüncesini hem Cumhurbaşkanı’na hem de Başbakan’a iletti.