Bir önceki Deniz Kuvvetleri Komutanı, emekli Oramiral Eşref Uğur Yiğit, bölgemizde yaşanan olayların Türkiye’nin bekası açısından büyük önem taşıdığını söyledi.
Yiğit, özellikle Suriye’de yaşanan olayların ve İsrail’in bu ülkeye yaptığı hava saldırısının Ortadoğu’da her an sıcak bir savaşa dönüşebilecek gerginliğin önemli işaretleri sayılması gerektiğini vurguladı.
Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı, bu koşullarda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de savaş olasılığına karşı, en hızlı refleksi verebilecek durumda hazır olması gerektiğine dikkati çekti.
Yiğit, buna karşın Deniz Kuvvetleri amiral ve subaylarını kapsayan yargılamalar nedeniyle, kuvvetin, görevini tam olarak yapabilmesi açısından sıkıntılar olduğunu kaydetti.
Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı, günümüzde deniz gücünün tümüyle elektronik sistemlerle çalışan, yüksek teknoloji kullanmayı bilen subaylar tarafından yönetildiğini, denizde yaşanacak bir savaşın ise 15 dakikayı geçmeyeceğini vurgulayarak personel eksikliğinin böyle bir olasılık karşısında telafi edilemeyecek olumsuz sonuçlara neden olabileceğine de dikkati çekti.
Önceki gün İstanbul’la bir sosyal ortamda sohbet ettiğim eski Deniz Kuvvetleri Komutanı, emekli Oramiral Yiğit, Deniz Kuvvetleri’nde tutuklu olarak yargılanan silah arkadaşları için şu değerlendirmeleri yaptı:
‘Bir güne bile üzülürüm’
“Ben olaylara, hem bireysel hem de kurumsal açıdan bakıyorum. Komutam altında görev yapmış silah arkadaşlarım, Balyoz, Kafes, Poyrazköy, Casusluk gibi birtakım davalarda tutuklu olarak yargılanıyorlar. Silah arkadaşlarım darbecilikle, terör örgütü üyesi olmakla suçlanıyorlar. Ben 52 sene üniforma giymiş, 45 sene fiili görev yapmış bir komutan olarak, bu arkadaşlarımın masumiyetlerine olan inancımı görevdeyken olduğu gibi bugün de koruyorum.
Görevdeyken, bu inancımı yetkili merciler nezdinde ve yasal zeminlerde açık ve samimi olarak, defalarca vurguladım. Darbe girişimi olduğunu iddia edilen dönemde, Deniz Kuvvetleri Denetleme Başkanı olarak görev yaptığım sırada da kuvvetin yüzer ve kara birliklerini en ücra köşelerine kadar denetledim.
Bu denetlemelerim sırasında, en küçük şekilde, en üst rütbelisinden en düşük rütbelisine kadar, hiçbir arkadaşımın demokrasi dışı bir faaliyet içinde bulunduğu izlenimini almadım. Darbecilik gibi bir faaliyet işareti de görmedim. Duygularımı şöyle ifade etmek istiyorum: Bir insan, masumum diyen evladının masumiyetine nasıl inanırsa, ben de arkadaşlarımın masumiyetine öyle inanıyorum. Yıllarca, canları pahasına, ülkesine ve milletine sadakatle hizmet etmiş bu arkadaşlarımı suçlayanların da bir an düşünüp empati yapmalarını istiyorum.
Benim indimde, değil 16 sene, 18 sene ceza almaları, silah arkadaşlarımın cezaevinde bir gün bile yatmalarını fazla bulurum, büyük bir üzüntüyle karşılarım. Bunu belirtmeyi insani açıdan bir görev sayarım.”
‘Yakından tanırım’
“52 yıllık meslek hayatımda, bugün tutuklu bulunan silah arkadaşlarımın bazılarıyla yakın çalıştım. Emir ve komuta zinciri içinde çok yakından tanıdım. Gerek komutanlık, gerek karargâh görevlerinde onları daha da yakından tanıma olanağı bulduğum için her zaman güven duydum. Bu açıdan kendilerine kefilim.”
‘Türk yargısına güvendiler’
“Silah arkadaşlarım, dünyanın değişik denizlerinde ve ülkelerinde görev icra ederken, savcılıkların daveti üzerine geldiler. Deniz Kuvvetleri personeli, her onurlu subayımız gibi Türk yargısına güvendiler, gelip teslim oldular.
Bu hareketleri dahi, ne kadar dürüst ve kendilerine güvenen insanlar olduğunu ve böyle bir suçlama beklemediklerini göstermektedir. Bu silah arkadaşlarımın, tutuklu oldukları şu koşullarda dahi, devletimize, milletimize ve TSK’ya sadakatlerinde en küçük bir sapma yoktur.”
‘Tarih kaydedecek’
Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Yiğit, Deniz Kuvvetleri’nin amiral ve subay sayısının zaten sınırlı olduğunu, o nedenle özellikle amirallerin birbirlerini yakından tanıdıklarını, değişik görevlerde ast veya üst olarak birlikte sorumluluk üstlendiklerini vurgulayarak şöyle devam etti:
“Emri altında görev yaptığım, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ başta olmak üzere tutuklu silah arkadaşlarımın terörist olarak suçlanmaları ve böyle bir iddia ile yargılanmaları kabul edilebilir bir durum değildir. Tarih bunu böyle kaydedecektir. Üzüntüm, ifade edemeyeceğim kadar büyüktür. Silah arkadaşlarımın, ailelerinin ve çocuklarının üzüntüsü de ayrıca üzüntümüzü artırmaktadır.”
‘Komutan zor yetişir’
Yiğit, harp gemilerini yönetecek komutanların zor yetiştiğini, çok uzun ve titiz bir eğitimden geçtiklerini anımsatarak şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bir deniz subayının gemi komutanı olması en az 15 yıl gerektirir. Bir firkateyne, bir denizaltıya ancak belli süreç içinde, yeterli deneyime sahip subaylar arasından komutan seçilir. O geminin her aşamasında görev yapmış olması gereklidir. Bu bir yolcu gemisi değildir.
Yüksek teknoloji bilgisi gerektiren bir görevdir. 4-5 gemiye komuta etmek en az 20 sene, amiral olmak için 25 sene çok başarılı bir meslek sürecine ihtiyaç vardır. Böyle bir eğitim ve deneyimden geçen Deniz Kuvvetleri personelinin ikamesinde sorunla karşılaşılması büyük önem arz eder. Aksi takdirde, disiplin ve moral kaybından harbe hazırlık seviyesine kadar geniş bir yelpazede olumsuz etkiler doğabilir.”
‘Kendilerine sorsunlar’
“Bugün, Türkiye’nin ve bölgenin içinden geçtiği durum, önümüzdeki dönemde bir sıcak savaş ihtimalini barındırıyor. Böyle bir olasılığın gerçekleşmesi halinde Deniz Kuvvetleri’nin görevini nasıl yerine getirebileceği düşünülmelidir.
Eğer bu görevini gerektiği gibi yerine getiremezse, o zaman karşılaşacağımız durum, tarihte örneklerine rastladığımız gibi galip düşman devletlerin hukukuna bağlanmak mı olacaktır? Ülkemizin barışa, huzura ve güçlü savunmaya ihtiyacı olduğu böyle bir dönemde, tüm anayasal kurumların bu soruyu kendilerine sormalarında devletimizin bekası ve geleceğimiz açısından fayda mülahaza ettiğimi belirtmek isterim.”
Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı, emekli Oramiral Eşref Uğur Yiğit
47 amiralin 12’si tutuklu
Emekli Oramiral Eşref Uğur Yiğit, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı görevinden Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner ve diğer iki kuvvet komutanıyla birlikte istifa etmişti.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda 49 amiral kadrosu bulunuyor. Bu kadrolardan ikisi istifayla boşaldı. Halen görevdeki 47 amiralin 12’si tutuklu durumda. Tutuklu amirallerden 2’si koramiral, 4’ü tümamiral, 6’sı da tuğamiral rütbesinde. Tutuklu amirallerin 5’i 2013 Şura’sında, 6’sı 2014 Şura’sında terfi değerlendirmesine girecekler. Tutuklulardan 1 amiral de açıkta bulunuyor. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda tutuklu toplam subay sayısı 112. Bunların 66’sı albay rütbesinde.
‘TSK’ya PKK muamelesi yapılamaz’
Yiğit, şöyle devam etti:
“Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan ve bazı hükümet üyeleri, Genelkurmay Başkanı ve terörle mücadele etmiş komutanların terörist olarak suçlanmalarına karşı olduklarını belirttiler. Yürütmeyle yargı arasında ortaya çıkan bu yaklaşım farkı gerçeğinden hareketle bir önerimi paylaşmak istiyorum. Gerek NATO, gerekse bazı ülkeler ulusal ve uluslararası terör örgütü listelerini belirleyerek ilgili kurumlara gönderiyorlar. Örneğin, NATO’nun MC-161 dokümanı, bu konuda bir referanstır. Türkiye’nin de kendisine doğrudan veya dolaylı tehdit oluşturacak terör örgütlerinin listesini hükümet veya Meclis onayı alınarak belirlemesinin yararlı olacağı kanaatindeyim. Bu amaçla, CMK’nın 250. maddesinin altına ilave bir hüküm konularak, bu konuda Meclis veya hükümet yetkilendirilebilir. Bu durumda, TSK’ya PKK muamelesi yapılamaz. Ordumuza ve komutanlarımıza ‘terörist’ suçlaması yöneltilemez.”
‘Bir kısım odaklar rahatsız’
“Son 15-20 sene içinde, Türk Deniz Kuvvetleri, her alanda büyük gelişme göstermiş ve dünyanın sayılı ülke Deniz Kuvvetleri arasında yer almıştır. Bu kapsamda milli gemi, milli savaş sistemi yazılımı ile beraber, teknolojide geçirdiği aşamalar, uluslararası düzeyde dikkatlerden kaçmamış; bazı ülkelerin pazar paylarını daraltıcı hale gelmiştir. Karadeniz’de ve Akdeniz’de başlattığı inisiyatifler ile öncelikle Doğu Akdeniz’de enerji kaynaklarının paylaşım mücadelesinde Türk Deniz Kuvvetleri‘nin ulusal hak ve menfaatlerimizi korumak kararlılığı bir kısım odaklarda kaygı doğmasına neden olmuştur. Nitekim, 2009 Avrupa İlerleme Raporu’nda, Türk Deniz Kuvvetleri’nin hedef alınması bu açıdan manidardır. Yaşadığımız süreçte, olayların bu açıdan da değerlendirilmesinde fayda vardır.”