Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ABD, Bağdat’ta yaptığı bir törenle muharip güçlerini Irak’tan çektiğini açıkladı. Çekilmiş haliyle bile ABD’nin 50 bin civarında askeri Irak’ta kaldı.
ABD Başkan Yardımcısı Biden, Bağdat’tan sonra Erbil’e geçti ve Barzani’yi de ziyaret etti.
ABD’nin şu anda Irak’tan çekildiğini söylemek zor. Ciddi miktarda asker ve ağır silah bırakan ABD’nin, petrol kaynaklarının bulunduğu yerlerde ve Kuzey Irak’ın tamamında askeri varlığını sürdüreceğini tahmin etmek zor değil.
“Irak’a demokrasi ve özgürlük getireceğiz” diye gelen ABD’nin 7,5 yıl sonra geride ne bıraktığına bakıldığında, özgürlükten ve demokrasiden söz etmek mümkün değil.
Yüz binlerce Iraklının ölümüyle ve milyonlarcasının evsiz kalmasıyla sonuçlanan bu savaşın siyasi sonucu ise üçe bölünmüş bir Irak, siyasi istikrarsızlık ve her alanda kaos olarak özetlenebilir.

Kürtlerin kazancı
Irak’ın işgalinde ABD ile işbirliği yapan Kuzey Irak’taki Kürt gruplar hem siyasi hem de askeri olarak bazı kazanımlar elde ettiler. En önemlisi ilan edilmemiş Kürt devletinin güçlendirilmiş olmasıdır. ABD verdiği siyasal destekle bu yapıyı güçlendirdi.
Bu aşamadan sonra, “Irak’ın toprak bütünlüğü ve siyasal birliği”nden söz etmek ancak kâğıt üstünde mümkün olabilir. Fiilen yoktur.
Tabii ki Kuzey Irak’taki Kürt gruplar için kazanımların yanında ciddi riskler de ortaya çıkmıştır. ABD’nin gerçekten çekilmesi halinde, Arap tehdidiyle karşı karşıya kalması yüksek olasılıktır.

Türkiye için model mi?
ABD’nin muharip güçlerini çekmesinin Türkiye için “tarihi fırsatlar” doğurabileceği belirtilmişti. Özellikle Türkiye açısından terörün bitirilmesi fırsatı doğurabileceğine dikkat çekilmişti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “tarihi fırsat”tan söz etmiş; hükümet hızla “açılım” politikasına yönelmişti.
Şimdi bu süreç sonunda Türkiye’de yaşananlara ve tartışılanlara bakınca, “fırsat neydi ve ne oldu?” diye sormak gerekiyor. Bu süreçte PKK terörü durmadı, şiddetlenerek devam etti. Hükümetin açılım politikası “Habur girişiyle” büyük tepkiye yol açtı. Güvensizlik yarattı.
Öcalan, PKK ve BDP; Türkiye’nin gündemine “özerklik” talebini getirdiler. Bugünlerde varsa yoksa “özerklik” dillendiriliyor. BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Tunceli’de, “Özerk Dersim Parlamentosu”ndan söz etti, “İkinci resmi dil olarak Zazaca istiyoruz” diye ekledi. Konuşmalar, “Biz bu anayasayı tanımıyoruz”, “Demokratik özerklik hayırlı olsun” gibi ifadelerle bitirildi.
BDP’nin Öcalan kaynaklı yeni hedefi Güneydoğu’da “Kürt Özerk Yönetimi” kurmak. Bu, Kuzey Irak modeline uyuyor. Kuzey Irak’ın geçtiği süreç izlenerek, özerklik elde edilmeye çalışılıyor. Bu model, “dört ülkede özgür anayurt” teziyle örtüşüyor. Öcalan’ın çizdiği yol haritası da bundan başka bir şey değil.

Savaşın sonucu
Irak savaşının yol açtığı sonuçlardan biri de PKK’nın Kuzey Irak’ta güçlenmesi ve güçlenen Barzani yönetiminin güvenli bölge yarattığı gerçeğidir. Ankara ve TSK, “istihbarat işbirliği”nden çok memnun olduğunu her fırsatta açıklamakla birlikte, ne ABD ne bölgesel yönetim Kuzey Irak’ta PKK’yı zorlayacak bir girişimde bulunmamışlardır.
“Terör sadece silahla bitirilemez, siyasal çözüm bulun” tavsiyesinde bulunanların kastettikleri, Güneydoğu’da “Özerk Kürk Yönetimi” ise bunun Türkiye için “tarihi fırsat” olduğunu söylemek ve Türk halkı nezdinde kolayca kabul göreceğini düşünmek gerçekçi değildir.
Sürecin yönü, sorunun boyutu, referandumun kaldırdığı toz ortadan kalkınca daha net görülecek ve daha çok tartışılacaktır.