Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Batı basınına bakarsak: - Türkiye, Suriye’ye girdi girecek... - Girerse ancak Türkiye girer...
- İsrail, İran’a saldırdığı gün Türkiye de Suriye’ye girecek...
Bu haberlere bakarsak, Türkiye’yi dolduruşa getirip, aslansın kaplansın türünden sırt sıvazlamalarıyla Suriye’ye girmesini isteyen ülkeler var, demek ki...
Bu havanın oluşmasında Ankara’nın rolü yok mu?
- Var, kuşkusuz...
Ankara’dan sık sık “seyirci kalamayız” açıklamaları yapılması “Suriye’ye girme” konusunu körükledi.

“Türkiye’den yönetiyorum”
Türkiye’nin Suriye’ye gireceği havasını Beşar Esad muhalifi askerlerin lideri olduğu söylenen Albay Raid’in yaptığı açıklamalar da körükledi...
“Türkiye’de güvenli bir yerdeyim” diyen Albay, bunu söylemekle de yetinmedi:
- 15 bin kişilik Suriye Özgürlük Ordusu’nu yönetiyorum, diye ekledi.
Ardından, Suriye’de Esad’ın askeri tesislerine saldırı yapıldı.
Türk ordusu Suriye’ye girmedi ama Suriye ordusundan ayrılan muhaliflerin Türkiye üzerinden saldırılar yaptıkları haberleri yine Batı basınında yer almaya başladı.

1998’den farklı
Türkiye’nin Suriye’ye girmesi ilk kez tartışılmıyor...
1998’de de Türkiye, Suriye’ye girmek üzereydi...
Sınırda askeri yığınak yapıldı ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından Şam yönetimi ciddi biçimde uyarıldı. Keza dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş de Hatay Reyhanlı’da yüzünü Suriye’ye dönerek, aynı uyarıyı yaptı.
- Eğer Abdullah Öcalan’ı teslim etmez ve PKK’ya desteği kesmezseniz Türkiye, Suriye’ye girmeye kararlıdır.
Bu resmen bir savaş ilanı tehdidiydi ve sonuç verdi.
O dönemde Türkiye’nin, kabul edilebilir bir gerekçesi vardı.

“Bugünkü davet”
Bugün ise aynı koşullar yok...
Buna karşın bir kısım Batı ülkeleri arkadan iterken, Suriye’deki Müslüman Kardeşler de davet çıkarıyor.
Müslüman Kardeşler’in lideri, “Girecekse Türkiye girsin, Suriyeliler bundan memnuniyet duyar” diyerek Ankara’yı davet ediyor.
Suriye iç savaşa doğru sürüklenen bir barut fıçısı gibi. Mezhep ve etnik grup çatışmalarının başlaması ve yayılması an meselesi...
Suriye’de istikrar ve asayiş sorunu ise sadece Türkiye’nin sorunu değil.
Türkiye’nin “durumdan vazife çıkartıp” tek başına Suriye’ye askeri müdahalede bulunması ileride çok büyük sorunlara yol açabilir. Böyle bir hareket sadece Suriye’yi değil İran’ı da cepheden karşıya almak anlamına gelir. Bundan da sadece İsrail memnun olur.

İnsani boyutta durma
Türkiye, en uzun kara sınırına ve akrabalık ilişkilerine sahip Suriye’ye karşı sadece “insani boyut”ta durmalıdır.
Birleşmiş Milletler kararları çerçevesinde insani yardım amacı dışında başkaca bir amaçla Suriye’ye girmesi düşünülmemelidir...
Aksi halde sonunun nereye varacağı belli olmayan bir bataklığa girmiş olur ki, bu sürecin Türkiye’nin aleyhine gelişmesi için çok çaba harcanacağı muhakkaktır.
Bugün Suriye’nin kapısına dayananların bu ülkeyle ve İran’la işleri biterse, bir gün, benzeri yöntemlerle Türkiye’nin kapısına da dayanabilirler.