Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gündemdeki iki olay, özel yetkili mahkemeler ve savcılıkların görev alanlarını, bu savcı ve mahkemelerin hangi olayda nasıl davranması gerektiğini yeniden tartışmaya açtı.
İlk tartışma, önceki gün hakkındaki iddianame açıklanan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanmasıyla başladı.
İkinci tartışma ise, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve bir bölümü emekli MİT mensupları hakkında KCK soruşturması kapsamında işlem yapılmasıyla yaşandı.
İlk tartışmada, özel yetkili savcılıkların izin almaksızın terörle ilgili suçlamaları soruşturabileceklerini söyleyen bazı yorumcular, ikinci tartışmada, savcıların Fidan hakkında Başbakan’dan izin almadan soruşturma yürütmesini eleştirdi. Bazı yorumcular, Başbuğ için de, “görev suçu” işlediği gerekçesiyle Yargıtay’ın soruşturma yapması gerektiğini savundu.
Geçtiğimiz aylarda benzer tartışmalar öğrenciler için de yapıldı. Halen devam eden KCK operasyonlarında tutuklanan, gözaltına alınan gazeteciler ve sendikacılar için de hangi eylemin terör suçu olduğu, hangisinin olmadığı tartışılıyor.

Terör suçları
Geçmişte, Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında değerlendirilen birçok olay ve eylem terör suçu sayılıp, özel yetkili savcılarca soruşturulabiliyor.
Bunun asıl nedeni, terör suçunu düzenleyen maddelerdeki ifadeler.
Örneğin Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ile bağlantılı değerlendirilebilen, TCK’nın, “Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma” başlıklı 220. maddesinde, “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan dolayı cezalandırılır”, “Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır”, “Örgütün veya amacının propagandasını yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” ifadeleri yer alıyor. Son pakette bu maddelerdeki bazı cezalarda indirim yapılması düşünülüyor ama yine de buradaki tanımların içine kimlerin girdiği bütünüyle uygulamaya bırakılmış durumda.
TCK’nın 313. maddesinde yer alan, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine Karşı Silahlı İsyan”, 314. maddesinde yer alan, “Silahlı örgüt” gibi maddelerde de benzer sorunlar bulunuyor. Bu maddelerin içi, uygulamada, TMK’daki tanımlarla doldurulmuş durumda. Ancak burada da soyut ifadelerin ağırlıkta olduğu görülüyor.

Terör tanımı
TMK’nın 1. maddesindeki terör ve 7. maddesindeki terör örgütü tanımlarında, “Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, anayasada belirtilen cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk devletinin ve cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek...” gibi ifadeler sıralanıyor.
Terör örgütlerinin anlatıldığı 7. maddede, “Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzün tamamen veya kısmen kapatılması” ifadesi yer alıyor.
Hangi toplahtı ve gösteri yürüyüşünün terör örgütünün propagandasına dönüştürüldüğü ise tamamen yargıya bırakılmış durumda.
Aynı maddenin b bendinde de benzer bir soyut düzenleme var:
“Terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde, örgüte ait amblem ve işaretlerin taşınması, slogan atılması veya ses cihazları ile yayın yapılması ya da terör örgütüne ait amblem ve işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi.”
Uygulamada, bu maddenin kapsamına basit bir afişin taşınması, yumurta atılması da girebiliyor, hakikaten bir terör örgütünün sembolleri kullanılarak eylemler yapılması da.

Muğlak tanımlar
Bu tanımlar her tarafa çekilebilen muğlak içerikli tanımlardır. Oysa suçun ve cezanın kesin tanımlar içermesi gerekmektedir. Böyle olmadığı için de birçok söylem ve eylem terör kapsamı içerisinde değerlendirilmekte, böyle olunca da garip durumlar ortaya çıkmaktadır. Örneğin Genelkurmay Başkanı, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne “sızmış” bir terörist muamelesi gördüğü gibi, MİT Müsteşarı da terör örgütünün örgütlenmesine ve eylemlerine yardım eden fail konumuna düşmektedir. Keza, arkadaşlarını desteklemek için saçını, sakalını kesen bir öğrenci bu eylemi sebebiyle örgüt üyesi sayılmakta veya yumurta atan, pankart açan öğrenciler aylarca yargıç karşısına çıkarılmadan terörist muamelesi görebiliyorlar.
Çok ciddi bir terör sorunu yaşayan ve PKK gibi bir terör örgütüyle 30 yıldır mücadele eden Türkiye’nin terör ve terörist tanımını daha somut bir hale getirmesi ve yargıda uygulama birliği sağlayacak bir suç ve ceza dengesi oluşturması gerekmektedir.