Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gezi Parkı’nda başlayan olaylar iki haftasını doldurdu. Polisle göstericiler arasındaki çatışmalar, her gün tekrarlanır hale geldi.
Bu durum, gerginliğin her geçen gün biraz daha tırmanmasına neden oluyor.
Polisin sert müdahalesi tepkiyi büyütüyor, tepki polisin müdahalesiyle bastırılıyor.
Ertesi gün aynı gerginlik yeniden yaşanıyor.
Bu kısır döngü içinde sorun çözülmüyor.
Oysa iki haftadır devam eden olayların ağır faturası ortada.
Biri polis üç kişi yaşamını yitirdi. 10’dan fazla vatandaşın tek gözünü kaybettiği, 600’ü polis olmak üzere bini aşkın kişinin yaralandığı haberleri geliyor.
Turizm mevsimine giren Türkiye’de otel rezervasyonları iptal ediliyor.
İstanbul’da oteller boşalıyor.
Bazı ülkeler, vatandaşlarını Türkiye’ye gitmemeleri konusunda uyarıyor.
Türkiye’den dünyaya yansıyan görüntüler hem itibar hem de ekonomik kayba neden oluyor.
Bu tablo, herkesin olaya sağduyuyla yaklaşmasını zorunlu kılıyor.
Sağduyulu yaklaşım öncelikle şiddet yerine diyalog, karşılıklı ağır sözler, suçlamalar ve komplo teorileri yerine birbirini anlamaya çalışmayı gerektiriyor.

Gezi Parkı gençliği
İki hafta önce Gezi Parkı’nda ağaçları korumak için bir grup gencin başlattığı eylemin toplumsal bir muhalefet hareketine dönmesinin tek nedeni bu gençlere yapılan sert müdahale oldu.
Bu gerçek, hükümet tarafından da kabul edilmiş durumda.
İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu da bunu kabul edenler arasındaydı ve binlerce özür diledi.
Keza Gezi Parkı’nda çevreci duyarlılıkla eylem yapan gençlerle, bu eylemi vesile edip ortaya çıkan marjinal örgütlerin ikinci bir çember oluşturdukları tespiti de herkes tarafından kabul ediliyor.
Bu halde illegal örgütlerle ilgisi olmayan Gezi Parkı gençliğinin diğerlerinden ayrı tutulması ve hızla bu gençlerle diyaloğa girilmesi gerekiyordu.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu gençleri temsil eden bir heyetle bugün görüşeceğini açıkladı.
Geç olmakla birlikte bu önemli bir adım olarak nitelendi.
“Zararın neresinden dönülürse kârdır” düşüncesiyle, bu görüşmeye umut bağlandı.
Keza İstanbul Valisi Mutlu’nun twitter’dan gönderdiği yumuşak mesajlar, Gezi Parkı’ndaki gençleri ziyaret etmek istediğine ilişkin duyurular, bu umudu iki yönlü daha da artırmıştı.
Birinci yönü Vali’nin idarenin kusurunu kabul edip özür dilemesi, ikinci yönü ise gençlerle diyalog arayışına girmesiydi.
Vali Mutlu’nun bu mesajlarına karşın dün Taksim’e polis müdahale etti. Müdahalenin amacı Atatürk heykeli ve Atatürk Kültür Merkezi’ndeki pankart ve dövizlerin toplanması olarak açıklandı. Bu işlem yapılırken ortalık karıştı. Polisle göstericiler arasında çatışmalar yaşandı. İki hafta sonra ilk kez polise molotof kokteyli atıldı. Polisin müdahalesi daha da sertleşti.
Provokatif eylemler yapan, olayı terör eylemine dönüştüren, bu ortamı örgüt propagandası için kullananlarla, Gezi Parkı’ndaki gençler ve taleplerinin ayrı tutulması beklenirken, Taksim kaos alanına dönüştü.

Yangına körükle gitmek
Olaylar bu aşamaya gelmişken sağduyulu tutum, yangına körükle gitmemeyi gerektiriyor.
İktidarıyla, muhalefetiyle liderlerin ve siyasi partilerin ortak bir tutumla tansiyonu düşürmeleri, ortak bir yaklaşımla soruna çözüm bulmaları en doğru yol olur.
Mitingle karşılık verme, güç gösterileri, kutuplaştırıcı söylemler ve eylemler yerine ortamı terörize eden gruplar dışındaki gençler ve değişik nedenlerle her gün sokağa çıkan halk kesimleriyle diyalog kurmak, sorunu aşmak için atılması gereken ilk adımdır.
Bu adımı atmak hem iktidar hem de muhalefet partilerinin görev ve sorumluluğudur.