Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

PKK’nın eylemli olarak ortaya çıktığı 1984 yılından bu yana geçen 28 yıl sonunda vardığı aşamayı “terör” kavramıyla izah etmek yetersiz kalıyor.
1991 Körfez Savaşı ve 2003’te ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra Kuzey Irak’a yerleşen PKK’nın silah gücü çok fazla arttı. Irak ordusunun dağılmasından sonra çok kolay biçimde ağır silahlara ulaşan PKK, Suriye olayında da benzeri olanaklara kavuştu.
Yine bu süreçte PKK, Güneydoğu’da siyasal bir coğrafya oluşturdu ve siyasi alanda da etkili olmaya başladı. Bölgede belli bir toplumsal ve siyasal desteğe sahip olduğu biliniyor. Bu durum terör eylemlerini gerçekleştirmede, lojistik destek sağlanmasında, Kuzey Irak’taki güvenli bölgenin de varlığıyla gelişmesini kolaylaştırdı. Ayrıca komşu ülkelerden ve Avrupa’dan aldığı destek, ulaştığı mali olanaklarla da güçlendi.

Ayaklanma stratejisi
Bugün Şemdinli’de yaşanan olaylara ve PKK’nın eylem biçimine baktığımızda durumun “terör”ü aşan bir boyuta geldiği saptamaları yapılıyor. Örneğin TEPAV’dan terör uzmanı Dr. Nihat Ali Özcan durumu bir “ayaklanma hadisesi” olarak niteliyor ve “askeri-politik” yönünün ön plana geçtiği saptamasını yapıyor.
Vatan’da yer alan söyleşişinde ve dünkü görüşmemizde Özcan, “terörün polisiye bir olay olduğunu” ancak PKK eylemlerinin, saldırı çapının ve kullandığı silahların dikkate alınması halinde durumun terörden çok daha fazla olduğunu söylüyor ve farkı şöyle izah ediyor:
“Bugün yaşananlara baktığımızda bir ayaklanmanın askeri boyutuyla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. PKK bugün bir ayaklanma stratejisi izliyor. Bir ayaklanmanın askeri boyutu terörizmden farklıdır. Oysa terörizm polisiye bir sorundur. PKK ise polisiye değil ağırlıklı olarak politik-askeri bir sorundur. PKK hibrit bir yol izliyor. Bu karışımın içinde terörizm var, sokak gösterileri var, bomba var, havaya uçurma var, karakollara saldırı var, ağır silahlar kullanma var. Bazı bölgelerde bu hareket tümüyle askeri nitelikte görünüyor. Bunlar bir ayaklanma stratejisinin unsurları.”

Mao taktiği
Dr. Özcan, PKK’nın geçtiği aşamaları değerlendirirken, örgütün “Mao’nun gerilla yöntemleri”ni uyguladığına dikkat çekiyor:
“Mao’nun gerilla taktiği şudur; güvenlik güçleri gelirse ben giderim, onlar gidince ben yine gelirim. PKK da uzun vadeli halk savaşı taktiği olarak Mao’nun bu yöntemi uyguladı. Aynı şeyi söylüyor, askere ‘sen kışlana döndüğünde ben geri gelirim’ diyor. Bölgede eylem yapma kapasitesi arttıkça, belirli bir halk desteğine sahip oldukça da taktik değiştirmeye yöneldi. Sonuçta propaganda etkisi yüksek eylemlere geçti. Örneğin, son seçimlerde gördüğümüz gibi halkın bir kısmı da örgüte destek veriyor. Bu koşullarda örgütün ‘yolu kapattık, biz kontrol ediyoruz’ dediği 10-15 dakikalık bir süre, ama bu süre bile yeterli propagandayı yapmaya yetiyor. Bu eylemlerde terör örgütü için önemli olan askeri bir zafer kazanmak değil, propaganda yapmaktır.”

“Paçaya yapışma”
PKK’nın iki haftayı geçmesine karşın Şemdinli’de direnmesi dikkat çekici. Suriye’deki gelişmelere paralel olarak Şemdinli’de alan kontrolünün elinde olduğu mesajı vermeye çalışan PKK’nın izlediği taktiği Dr. Özcan, şöyle izah ediyor:
“Buna ‘paçaya yapışma taktiği’ deniliyor. Teröristler kente, toplumun içine sızıyorlar, destek gördükleri yerlere yerleşiyorlar. Günlük yaşama karışıyorlar; sonra uygun olduklarında silahlı eylem yapıyorlar. Fakat sivillerin arasında oldukları için güvenlik güçleri hedefi saptamakta zorlanıyor. Sivillere zarar vermemek için temkinli davranıyorlar. Terör örgütü güvenlik güçlerinin bu hassasiyetini kullanmış oluyor, sivillerin paçasına yapışarak eylem yapmaya, direnmeye devam ediyorlar. Şemdinli’de operasyonun uzun sürmesinin temel nedeni bu taktiktir.”