Genelkurmay Başkanlığı’nın deniz yüzeyinden toplanan parçalarda füze ve mermi izi olmadığını açıklaması uçağımızın düşürüldüğü mü yoksa düştüğü mü konusunda tereddüt yarattı.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, füzeyle vurulduğu düşüncesini koruyor, ancak Genelkurmay Başkanlığı, “Suriye tarafından düşürüldüğü iddia edilen” ifadesiyle bu konuda henüz kesin bulguya ulaşamadığını duyurmuş oldu.
Pilotların telsiz konuşmaları var mı?
RF-4 uçağımızın düşmesinden bu yana 20 gün geçti. Günümüz teknolojisiyle uçağın nasıl düştüğü konusunun aydınlatılmamış olması şaşırtıcı doğrusu. Oysa sadece Türkiye’nin elindeki teknolojinin bu olayı aydınlatmaya yetmesi beklenirdi.
Örneğin pilotların telsiz konuşmaları bir fikir vermiyor mu? Genelkurmay Başkanlığı, iki pilotun kendi aralarındaki konuşmalarını kaydeden VTR cihazının uçağımızda olmadığını açıklamıştı.
Pilotların kendi aralarındaki konuşmalar olmasa bile, askeri meydan veya radardaki hava kontrolörüyle konuşmalarının kaydedilmiş olması gerekiyor.
Eğer bir tehdit algıladılarsa veya bir arıza tespit ettilerse bunu kontrolöre bildirmiş olmaları gerekirdi.
Pilotların tehdit aldıklarını, vurulduklarını, düşmekte olduklarını veya atlamaya karar verdiklerini bildirmiş olmaları beklenir. Kaldı ki, pilotların Suriye hava sahasını ihlal ettikten sonra uyarılınca, ikinci gelişlerinde radara, “Sizin pozitif kontrolünüzde olalım” diyerek temas kurdukları biliniyor. Bu da pilotların merkezin yönlendirmesiyle uçtuklarını gösterdiğine göre, telsiz bağlantısı kesilmeden önce bir anormallikle karşılaşmışlarsa bunu da bildirmiş olmaları gerektiğini düşündürüyor.
Eğer telsizde bir arıza varsa ve acil durumu konuşarak iletemiyorlarsa, bu kez uçağın kimlik tanıtımını yapan IFF sistemiyle, kontrolöre sinyal gönderebildikleri biliniyor. Bu sinyal de acil durumda karşılaştıklarını ve telsizle bağlantı kuramadıkları mesajını iletmiş oluyor.
Bütün bunların yapılamamış olması hali ise, uçağın kokpitten vurulmuş ve o anda pilotların yaşamlarını yitirmiş olmalarını gerektiriyor ki, yapılan açıklamalarda bu tür bilgi yer almıyor.
Bugüne kadar pilotlarla kontrolör arasındaki konuşma kayıtlarına ilişkin bir bilgi verilmemiş olması işin bu yönünü de karanlıkta bırakıyor.
Gecikmeler
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone adına yapılan açıklamada uçağımızın düşürülmesiyle ilgili olarak ABD’nin elindeki tüm bilgilerin Türkiye’ye iletildiği açıklandı. Oysa ABD ile Türkiye arasında NATO üyeliğinin yanı sıra dost ve müttefiklik ilişkisi bu bilgilerin çok daha önce iletilmesini gerektiriyordu.
Böyle olması gerekirken, ABD sözcülerinden Suriye tezlerinin doğru olduğu izlenimini güçlendirecek açıklamalar yapılmakla yetinildi. Wall Street Journal gazetesinin uçağımızın Suriye hava sahasında vurulduğuna ilişkin haberini doğrular mahiyette açıklamalar yapılması Ankara’yı zor durumda bıraktı. Beyaz Saray yönetiminin böyle bir yol izlemek yerine olaydan hemen sonra elindeki bilgileri Türkiye’ye ulaştırması ve gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olması beklenirdi.
Washington, olayı karanlıkta bırakmayı ve spekülasyonların devam etmesine seyirci kalmayı yeğledi.
Bu durumda akla acaba Ankara, bu bilgileri almakta isteksiz mi davrandı sorusu geliyor ama, olayın hemen arkasından Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, elinde bilgi ve görüntü olan ülkelere “Bunları gönderin veya açıklayın” biçiminde çağrı yapmıştı. Keza, uçağımızla ilgili olarak NATO’da yapılan toplantıda, ABD’nin elindeki bilgilerin gündeme gelip gelmediği de anlaşılamadı.
ABD’nin bu tutumu kadar elinde bilgi ve belge bulunduğunu iddia eden Rusya’nın tutumu da garipsenecek nitelikteydi.
Uydulardan dünyanın her yerinin her an izlendiği, gözlendiği, bir savaş uçağının yoğun şekilde gözetlendiği bilinen Doğu Akdeniz’de nasıl düştüğünün 20 gündür açıklanamamış olması düşündürücüydü.