Kozmik odayı inceleyen hâkimin takip edildiği şüphesiyle iki aracın sarılması ve içindekilerin sorgulanması olayıyla ilgili olarak Genelkurmay Başkanlığı’ndan önceki gün yapılan açıklamada çok dikkat çekici bir cümle var:
“Olayın, şüphe üzerine yapılan bir ihbar ve bu ihbara yönelik olarak icra edilen bir uygulama olduğu anlaşılmış ise de, son günlerde yaşananların, kişileri ve toplumu ne hale getirdiğini göstermesi bakımından önemli olduğu düşünülmektedir.”
Bu ifadenin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un düşüncesini yansıttığına şüphe yok. Org. Başbuğ, son günlerde yaşananlara bakarak, “Ne hale geldik” serzenişinde bulunuyor. “Ne hale getirildik” daha doğru bir ifade belki de...
Bu ifadenin, sarılan araçlardan çıkanların şoför, marangoz ve aşçı olarak görev yapan erler olduğunun savcı tarafından tespit edildiği vurgulandıktan sonra yer alması anlamlı.
TSK’yı ve mensuplarını basmak, bastırmak için fırsat kollanıldığı bir dönemden geçiyoruz. TSK’yı “bütün kötülüklerin kaynağı” gibi gösterme gayretleri artık açıktan yapılıyor. Yoğun bir propaganda, ciddi bir kampanya yürütülüyor. Başbuğ’un dikkat çekmeye çalıştığı nokta bu. Her fırsatta, “TSK’ya karşı asimetrik bir psikolojik savaş yürütülüyor” demesi de bundan.
Gün bugündür anlayışı
TSK’nın eylem ve işlemleri de hukuk denetimine tabidir. Bunda bir sorun yok. Ancak bu denetim yapılırken, gün bugündür anlayışıyla, TSK’yı terör örgütü, PKK’yı barışseverler derneği gibi göstermeye çalışanlar, PKK’nın yaptıkları dahil gelmiş geçmiş tüm terör eylemlerini TSK’ya yükleme gayreti içindeler. Bu gayretkeşlere zaman zaman bazı yetkililerin, soru işareti dolu açıklamaları da güç ve cesaret veriyor.
Başbuğ’un endişesi
Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, sürecin bugünlere varacağını önceden tahmin etmişti. TSK’ya karşı yürütülen mücadelenin zaten farkındaydı. Aldığı tutum şuydu:
“TSK’da hukuk ve demokrasi dışına çıkan varsa barındırmam; ancak art niyetle, hukuksuz biçimde yürütülen kampanyaya karşı da kurumu korumak görevimdir.”
CMK 250. maddede yer alan bir kelimeyi değiştiren yasa, TBMM’den bir gece yarısı apar topar geçirildiğinde duyduğu endişe şuydu:
“Art niyetli kişiler bu değişikliği kullanabilirler. İsimsiz, gerçekle ilgisi olmayan bir ihbar veya zarar vermek isteyen bir itirafçının yalan beyanlarıyla askeri birliklere, alanlara girilebilir, sivil kolluk kuvvetleri gönderilebilir, TSK’nın hiyerarşişi, emir-komuta düzeni zarar görebilir. Üst düzey komutanlar gerçek dışı ihbarla ve itirafçıların sözleriyle itham edilebilir.”
İhbarların kaynağı
Org. Başbuğ, her vesileyle TSK’nın demokrasiye ve Anayasa’ya bağlı olduğunu, demokrasi dışı oluşumları bünyesinde barındırmayacağını söyledi. TSK’ya karşı hukuka dayalı işlemlere yardımcı oldu. Soruşturmalara, sorgulamalara, gözaltılara, tutuklamalara engel çıkarmadı. Gelişmeleri titizlikle takip etti. Hukuku esas aldı.
Buna karşın TSK’ya karşı kampanya şiddetlenerek devam etti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu durumdan duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kurumlar arasında bir çatışma olmadığını sık sık vurguladı, Başbuğ’la sık sık bir araya geldi, ancak TSK hedef olmaktan kurtulamadı.
Geldiğimiz noktada, askerlerin her hareketi kolayca bir soruna dönüştürülebiliyor. Birliğin aşçısı bile artık sebze alırken dikkatli olmak zorunda. Her an bir ihbara kurban gidebilir. Yaşadığımız son olaylar ihbarlara dayanıyor. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast yapılacağı ihbarı veya askerlerin hâkimi takip ettikleri ihbarı gibi. Birinci ihbarın ABD’den gelen bir telefonla yapıldığı da anlaşılmış durumda.
Bu durum, Başbuğ’un endişelenmekte haklı olduğunu gösteriyor. İhbarlar anında işleme konuluyor. Bu sırada medya da bir şekilde olay yerinde bitiveriyor. İlgili kurumların ihbar edilen olay ve kişilere karşı gösterdiği ilgiyi, ihbarın kaynağına, ciddiyetine, ihbarcının kim olduğu konusuna da göstermesi yanlışları en aza indirecektir.