Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geride bıraktığımız 2009 “kuşku” yılıydı. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel kurumları, kuşkuya dayalı bir yönetim sergilediler. Hükümet anayasal kurumlardan, anayasal kurumlar hükümetten kuşku duydular. 2009’u bitirip 2010’a girdiğimizde de bu devam ediyordu.

Hükümetten kuşku
2002’de siyasi iktidarın değişmesinden başlayarak bugüne kadar hükümetlerle ilgili kuşku her zaman varlığını hissettirdi. Bu kuşku, yeni siyasi iktidarın Türkiye Cumhuriyeti’nin laik yapısını değiştirip, dine dayalı bir yönetim biçimine geçeceği kuşkusuydu. Kuşku, zaman zaman çok sertleşen çekişmelere hatta çatışmalara neden oldu.

Bölünme kuşkusu
Rejimin laik niteliğinin ortadan kaldırılacağı kuşkusuna son yıllarda bir de bölünme kuşkusu eklendi. PKK ve siyasi alandaki temsilcileri, kuşkuyu artıracak eylemler yaptılar, söylemlerini bu yolda güçlendirdiler. Bu yetmiyormuş gibi hükümetin geçen yıl uygulamaya soktuğu açılım süreci, bölünme kuşkusunu daha da artırdı. Özellikle muhalefetin geliştirdiği eleştiri söylemi, hükümetten duyulan kuşkuya bir yenisini ekledi.

TSK’dan kuşku
Siyasi iktidarın TSK’dan duyduğu kuşku ve bunun sonuçları da 2009’a damgasını vuran bir gelişmeydi. 2003-2004 yıllarına ilişkin darbe planları iddiaları ve eski kuvvet komutanlarını da kapsayan yargı süreci, TSK’yı kuşku duyulan kurum konumuna doğru itti. Bu süreçte, TSK’ya karşı başarılı sayılabilecek bir psikolojik harekât yürütüldü. TSK yıl boyunca savunmada kaldı.
TSK’dan duyulan kuşku, Başbakan Yardımcısı’na suikast hazırlığına kadar vardı ve bu nedenle kozmik odada incelemeye gidildi. Kuşku burada da durmadı, incelemeyi yapan hâkimin TSK tarafından takip ettirildiği iddiasına da uzandı.

Yargıdan kuşku
Yargı da kuşku duyulan kurumlardandı. Yürüttüğü soruşturmalar, gözaltılar, tutuklamalar zaman zaman soru işaretlerine yol açtı. Yargının ikiye bölündüğü ve iki kanadın farklı yaklaşımlarla yargı yetkisini kullandığı iddia edildi. Bu da yargıya duyulan kuşkuyu artırdı. Yargının yargı mensuplarına karşı yürüttüğü inceleme, soruşturma, yargılama faaliyetleri, bu kuruma da “kuşku”yu soktu.

Emniyet’ten kuşku
Emniyet de kuşku duyulan kurumlardan biriydi. Gözaltılarla, tutuklamalarla, sorgulamalarla sonuçlanan faaliyetleri emniyetin belli bir grubun kontrolüne girdiği ve belli amaçlara hizmet edecek şekilde yönlendirildiği kuşkusuna yol açtı. Alınan ifadelerin anında bazı medya organlarına yansıması, telefon dinleme faaliyetleri yıl boyunca bu kuşkuyu besledi.

Kuşku yerine güven
2009 boyunca gördüğümüz bu tablo, 2010’da değişmeli. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel kurumları arasındaki ilişki kuşkuya değil güvene ve işbirliğine dayanmalı. Hükümetin askerden, askerin hükümetten, polisin askerden, askerin polisten, yargının hükümetten, hükümetin yargıdan kuşkulandığı bir ortamda Türkiye nasıl sağlıklı olabilir?
Türkiye yeni yıla bu sorun çözmeye ağırlık vererek başlamalı. Anayasal kurumlar arasında güven oluşturulmalı; eğer demokratik hukuk devleti ilkelerine aykırı oluşumlar varsa hangi kurumda olursa olsun, açığa çıkarılmalı ve yargı tarafsızlığını yitirmeden sonuca bağlamalıdır. Bu hızla yapılamazsa, Türkiye enerjisini 2010’da kuşkulara harcar.