Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin dünkü grup toplantısında Kürtçenin 5. sınıftan itibaren seçmeli ders olacağını açıkladı.
Başbakan, bu kararın, “tarihi bir adım” olduğunu vurguladı.
Kürtçenin eğitim sistemine seçmeli ders olarak gireceği, bir süredir belli olmuştu. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer de bu olasılıktan söz etmişti. Kürtçenin, “milli eğitim” sistemine seçmeli ders olarak girmesi, seçmeli ders olsa da kuşkusuz önemli bir dönüm noktasıdır.
Yine kuşku yok ki, hükümet, bu kararıyla bir yandan BDP-PKK cephesinin elinden bir argümanı almak istemiş, bir yandan da Kürt vatandaşları kazanmaya dönük bir adım attığını düşünmüş olmalı.

CHP’nin önerilerinde var
Kürtçe seçmeli ders, CHP’nin de önerileri arasında bulunuyordu.
CHP’nin seçimden önce hazırladığı, “Güneydoğu” kitapçığında Kürtçenin seçmeli ders olması da yer alıyordu.
Bu itibarla Başbakan’ın açıkladığı seçmeli ders kararına CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’ndan bir tepki gelmesi söz konusu değil.
BDP’nin tepkisi
Hükümetin bu düşünceler içinde attığı adımı, BDP, “yetmez ama evet” iyimserliğinde bile karşılamadı. Tam aksine BDP Eşbaşkanı Gülten Kışanak, Başbakan Erdoğan’ı “suç işlemekle” itham etti. Başbakan’ın, “tarihi bir adım” olarak nitelediği Kürtçenin seçmeli ders olması kararına şöyle karşılık verdi:
“Bir kişiye kendi anadilini yabancı dil gibi öğretmekten büyük zulüm yoktur. Mesela Başbakan öğrenmek isterse seçmeli ders olabilir. AKP bu suçu işliyor, biz onun ortağı olmayacağız.”
Sırrı Süreyya Önder, Hasip Kaplan gibi BDP milletvekilleri de Kürtçenin seçmeli ders değil, eğitim dili olması gerektiği yönündeki taleplerini yinelediler.
BDP’nin bu tepkisi sürpriz değil. “Demokratik özerklik” talebinin en önemli ayaklarından birini Kürtçe eğitim oluşturuyor.

BDP’nin salam politikası
BDP-PKK cephesinin, atılan adımlara tepki göstermeleri bir çeşit, “salam politikası” olarak nitelenebilir. Bir sonraki dilimi alabilmek için bir öncekini yetersiz bulmak...
Kürtçe konusunda yaşanan sürece bakıldığında BDP-PKK cephesinin bu politikayı izlediği de net biçimde görülüyor.
Bu nedenledir ki, çıtayı hep daha yükseğe koyuyor.
Kürtçe üzerindeki yasağın kaldırıldığı Turgut Özal döneminden bugüne kadar yaşanan süreçte önemli aşamalar geçildi.
Örneğin Kürtçe kaset, gazete, kitap üzerindeki yasaklar kaldırıldı.
Arkasından GAP televizyonu 45 dakika Kürtçe yayınlara başladı.
Kürtçe özel kurslar açılmasına ilişkin düzenleme yapıldı. Bazı kurslar açıldı.
“Özel kurslarla olmaz” itirazı yapıldı.
Bu adımlara, BDP-PKK cephesi hep karşı çıktı. “45 dakikalık yayından ne olur?” itirazları yükseldi.
Özel radyo ve televizyon talebi gündeme geldi.
Bu talepler yerine getirildi, özel sektöre yayın izni verildi.
TRT-6, 24 saat Kürtçe yayına geçti.
Nihayet Kürtçe seçmeli ders oldu ama BDP bu kararı, “zulüm” ve “suç” olarak niteledi.
“Kürtçe öğrenim değil, eğitim istiyoruz” diye karşı çıktı.

Çıtayı yüksek tutmak
BDP, çıtayı yüksek tutma politikasının bir gereği olarak, Kürtçe eğitimde ısrar edecektir.
Bu süreçte Kürtçenin seçmeli ders olması da bazı sonuçlar doğuracaktır.
Örneğin, Kürtçe derslerini verecek öğretmen ihtiyacı ortaya çıkacak ve buna bağlı olarak üniversitelerde Kürtçe öğretmenlik bölümlerinin açılması talebi gündeme gelecektir. Kürtçenin eğitim sistemindeki yerinin genişlemesi söz konusu olacaktır.
Başta Güneydoğu illeri ve İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin, Adana gibi büyük illerde seçmeli ders olarak Kürtçenin seçilmesi yaygınlaşacak, belki bu yönde baskılar da yaşanacaktır.
Bir taraftan, “Seçmeli ders hakarettir, Kürtçe eğitim dili olmalıdır” diye itirazlar devam edecek, diğer taraftan açılan bu kapı değerlendirilecektir.
BDP-PKK cephesi de kuşkusuz dilin uluslaşma ve ulus bilinci oluşturmanın en etkili aracı olduğunu biliyor ve bu nedenle dil üzerinde ısrar ediyor.
PKK ve BDP’nin gözünde sorun, farklı kültürlerin, dil ve lehçelerin yaşamasıyla sınırlı bir sorun değildir.
Türkiye’nin, “iki uluslu” bir yapıyla bir çeşit federasyon olarak yeniden kurulması ve ilerisine bakılmasıdır.