Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Azerbaycan yolunda, “Devlet, terörü bitirmek için her yolu dener” dedi ve ekledi: “Devlet, terörle masaya oturmaz, pazarlık yapmaz ama kurumları vardır.”
Gül, aslında zaten uygulanmakta olan yöntemi hatırlatmış oldu. Türkiye Cumhuriyeti, resmi olarak Abdullah Öcalan ve PKK’yla masaya oturmadı ama, “devletin kurumları” gayri resmi olarak görüşmeler yaptılar, yapıyorlar.
Bu süreçte terörün ortadan kalktığı, bir çözüme ulaştırıldığı söylenemez. Terör devam etti. Ayrıca siyasal alandaki yansıması da konunun bir “ayrılık” sorununa doğru evrildiğini de gösteriyor.

Öcalan muhatap mı?
Devlet teröristle, terör örgütüyle resmen masaya oturmadı. Açılım süreciyle birlikte PKK-BDP cephesinin taleplerinden biri Öcalan’ın “muhatap” alınmasıydı.
Doğal olarak, hükümet, bu süreçte Öcalan’ı muhatap almayacağını defalarca açıkladı. BDP, konuyu İmralı’yla görüşün, diyerek adres de göstermişti. Öcalan resmen muhatap alınmadı ama bu hiç muhatap alınmadığı anlamına gelmez.
Herhalde, dünyada Öcalan kadar fiilen muhatap alınmış terör örgütü lideri yoktur. Haftalık “avukat görüşmeleri”yle verdiği mesajlar yayımlanıyor. Örgütü İmralı’dan yönetmediğini kimse söyleyemez. Gündeme göre “talimatlarını” sıcağı sıcağına verebiliyor.
Referandum konusundaki son “talimatı”nın yansıtılabilmesi için devlet tekne bile kiraladığına göre, Öcalan’ın fiilen bir “muhataplık sorunu” yok gibi görünüyor.
Sanılır ki, devlet bu yolla Öcalan’ı kontrol ediyor, kullanıyor, terörle mücadelede faydalanıyor. Verilen hava böyle ama gerçekten böyle mi? Sorunun ulaştığı boyutlara ve ortaya çıkan sonuçlara bakılırsa, bu konu en azından tartışmalıdır.

Ayrılık sorunu
Geldiğimiz noktada, PKK’nın sorunu terör eşliğinde artık siyasal alanda da farklı bir aşamaya taşıdığını söyleyebiliriz. Konu, terör sorunu olmaktan, artık “ayrılık” sorununa evrilmeye başlamış durumda.
PKK çıtayı yükseltti. Bugün için gündeme taşıdığı ve ısrarla savunduğu, bayraklı ve parlamentolu “özerklik”tir. Bu özerklik içinde Kürtlerden oluşacak güvenlik gücü (asker ve polis), Kürt parlamentosu ve hükümeti, eğitim ve sağlık sistemi, yargı erki, futbol ligi gibi devlet olmanın altyapısını oluşturacak kurumlaşma talebi de mevcut.
Bu talepler bir devlet oluşumuna işaret ediyor, ancak PKK ve siyasi sözcüleri bunu şiddetle reddediyorlar. Böyle bir ikili yapının “üniter yapı içinde birlikte yaşamak istiyoruz” söylemi inandırıcı olamaz. “Silah bırakma”yı ağzına bile almayan PKK’nın, silahlı adamlarını, “özerk bölgenin asker ve polisine” dönüştürmeyi düşündüğü izlenimi doğuyor. Bunlar ayrılık sorununa evrilmenin işaretleri.

Üniter yapıda kimlik
PKK ve siyasi sözcülerinin televizyon programlarında en sık dile getirdikleri talep Kürt kimliğinin anayasal güvenceye alınması. Kendilerine yöneltilen, “ne olmak istiyorsunuz da olamıyorsunuz, doktor mu, avukat mı, vali mi, milletvekili mi, bakan mı, başbakan mı, cumhurbaşkanı mı, general mi?” sorusuna şu karşılığı veriyorlar: “Onları olabilenler Kürt kimliğini inkâr edenlerdir, Kürt kimliğiyle bunları olamazsınız!”
Şimdi bir yandan üniter yapı içinde bu sorunlar çözülür diyeceksiniz, bir yandan özerk yönetim, ayrı bayrak isteyeceksiniz, bir yandan da etnik kimliğinizde meslek ve makam talep edeceksiniz. Bu nasıl bir üniter yapı olacak?
Örneğin şöyle mi diyeceğiz; Kürt avukat, ceza hukukçusu, Türk doktor, kardiyolog; Kürt-Sünni mühendislik bürosu veya Kürt-Alevi tıp merkezi; generalliğe terfi eden Kürt Kurmay Albay, generalliğe terfi eden Türk-Sünni Hava Pilot Kurmay Albay mı diyeceğiz? Kürt Cumhurbaşkanı, Türk Başbakan, Kürt Genelkurmay Başkanı, Türk Anayasa Mahkemesi Başkanı, Çerkez Danıştay Başkanı, Pomak Ağır Ceza Başkanı mı diyeceğiz? Kürt-Sünni milletvekili veya bakan diye mi anacağız? “Kimlikle” bir şey olmak böyle mi olacak?
Ve buna birlikte yaşama arzusu adı verilir, mi diyeceğiz?
Irak’ta böyle tabelalar var? Ve hali de ortada?
Pazarlık çıtasının yükseltildiği yer böyle görünüyor.