İstanbul Özel Yetkili Savcılığı’nın, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve arkadaşlarını ifade çağırmasıyla başlayan tartışmalar sonucunda MİT Yasası’nda değişikliğe gidiliyor.
MİT Yasası’nın 26. maddesine yapılan eklemeyle MİT mensupları ve Başbakan’ın özel görev verdiği kişilerin görevlerinden dolayı veya görevi ifa sırasında işleyecekleri suçlarla, CMK’nın 250. maddesi kapsamındaki suçlar nedeniyle soruşturmaya uğramaları Başbakan’ın iznine bağlanıyor.
Değişiklik teklifine komisyonda bir fıkra daha eklenerek bu hükmün halen yürümekte olan soruşturmalar için de uygulanması kabul edildi.
Bu durumda ifade vermeye gitmeyen MİT Müsteşarı Fidan ve arkadaşlarının soruşturulması, değişiklik yasalaştıktan sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın iznine bağlı olacak.
Başbakan Erdoğan’ın bu izni vermeyeceği de belli oldu.
KCK’daki MİT görevlileri
Tartışmalar devam ederken İstanbul Özel Yetkili Başsavcıvekili Fikret Seçen de soruşturmanın (KCK içindeki MİT’çileri kastederek) görev sınırlarını aşanlar için söz konusu olduğunu belirtmişti.
Yasa değişikliğinde, “MİT mensupları” ifadesi kullanıldığı için Başbakan’ın iznine başvurma zorunluluğu sadece Fidan ve emekli MİT yöneticileri için değil KCK içinde faaliyet gösteren MİT mensupları için de geçerli olacak.
Başsavcıvekili Seçen, görev sınırlarının aşıldığı yolunda şüphe uyandıracak deliller bulunduğunu açıkladığına göre, soruşturmanın nasıl bir akıbete uğrayacağı da merak konusu.
Başbakan Erdoğan’ın soruşturmaya izin vermemesi halinde savcılığın Danıştay yolunu kullanıp kullanmayacağı en önemli soruyu oluşturuyor.
Savcılık, böyle bir yola başvurmazsa Başbakan izin vermediği sürece bu kişiler ve konu hakkındaki soruşturma askıda kalacaktır.
Özel düzenleme
İktidar, CMK’nın 250 ve 251. maddelerini konu alan genel bir düzenleme yerine MİT Yasası’nda özel bir düzenleme yapmayı tercih etti.
Muhalefetin de en çok eleştirdiği, sadece MİT mensuplarını koruma altına alan buna karşılık aynı veya daha üst düzeyde görevlileri korumayan bir düzenlemeye gidilmesi oldu. Örneğin, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ve kuvvet komutanlarını kapsayacak bir düzenleme yapılmadı. MİT Müsteşarı ve üst düzey MİT görevlilerinin terör örgütüyle ilişkilendirilmesini abes bulan iktidar, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçlanmasına aynı tepkiyi vermedi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da Başbuğ’un avukatının yaptığı başvuruyu reddederek, eski Genelkurmay Başkanı’na yöneltilen suçlamanın terör örgütü kurmak ve yönetmek olduğu kararına katılmış oldu.
Kurumların yıpranması
Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları, MİT Müsteşarı, bakanlık müsteşarları gibi üst düzey devlet görevlileri ile ilgili soruşturmaların özel usule bağlanmış olması, kişiler kadar bu kurumların da özelliklerinden kaynaklanır.
Bu kurumların önemi ve işlevleri gereğince bir asılsız ihbar veya gizli tanık gibi uygulamalar nedeniyle töhmet altında kalmasın diye soruşturulmaları özel usule bağlanmıştır. Buradaki temel amaç kurumların yıpranmasının önlenmesi ve kurumların işlevlerinin kesintiye uğramamasıdır.
Fakat yaşadığımız bu süreçte Genelkurmay Başkanlığı, kuvvet komutanlıkları ve MİT Müsteşarlığı gibi çok önemli görevlerde bulunan kişiler, tutuklu bulunmakta veya ağır iddialarla soruşturulmaktadır. Devletin zirve görevlerine kadar yükselmiş olan kişilerin terör örgütü kurmak, yönetmekle veya terör örgütüne yardımcı olmakla suçlanmaları, bir bütün olarak devlet kurumunu yıpratıcı bir etki yaratmaktadır.
Özellikle dış dünya açısından bakıldığında Türkiye, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları ve MİT Müsteşarı’nın, terör örgütü kurmuş, yönetmiş veya yardımcı olmuş bir devlet görünümü sergilemektedir ki bu özellikle bölgemizde tarihi bir sürecin yaşandığı dönemde iyi bir görüntü değildir.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin de Adalet Komisyonu’ndan alt komisyona havale edilen 3. Yargı Paketi’nde CMK’nın 250. maddesi ile ilgili değişiklik yapılarak bazı sivil ve asker üst düzey bürokratlar için de izin sisteminin getirilebileceği mesajı verdi. Ancak MİT düzenlemesine benzer düzenlemenin kimler için yapılacağı, yürüyen dava ve soruşturmaları kapsayıp kapsamayacağı belirsiz.
Gelinen noktada, yargı sisteminde özel değil genel bir düzenleme yapılması ihtiyaç haline gelmiş durumda. Bu nedenle iktidarın, muhalefetin de görüşlerini alarak yeni bir reform çalışmasına yönelmesi en sağlıklı yoldur.