Maalesef siyasetçilerimizin böyle kötü bir alışkanlığı var. Eğer bir olayda siyasi çıkar kokusu alırlarsa, o olayın suyunu çıkarıyorlar.
Van depreminde gördüğümüz gibi...
Felaketten siyaset çıkarmakta mahirler gerçekten...
Uludere olayı da siyasetten nasibini aldı!
Öyle akla ziyan senaryolar gündeme sürüldü ki, kör siyasetin nelere kadir olduğu şaşırtıcı biçimde bir daha gözler önüne serildi.
Bunlardan biri 35 sivil vatandaşın kasten bombalanıp, öldürüldüğüydü.
O kadar ki, “saldırının bir gün önceki Milli Güvenlik Kurulu’nda kararlaştırıldığı ve ertesi gün uygulandığı” bile iddia edildi.
“Devlet değil mi, vatandaşını böyle bombalar” havası pompalandı.
“Türk Silahlı Kuvvetleri değil mi, işte böyle halkının üzerine bomba yağdırır” propagandası yapıldı.
Yürekleri yakan bir faciadan bile oy devşirme gayreti her şeyin önüne geçti.
Acıyı paylaşmak bu mu?
Bu tutum canlarını kaybetmiş Ortasu köylülerinin acısını paylaşmak mıdır? Gülyazı’nın acısını hafifletmek midir?
Değildir elbette...
Bu anlayış olsa olsa acıyı siyasete alet etmektir, ölümden bile siyaset ve oy çıkarmaya çalışmaktır.
Şark kurnazlığıdır...
Ne çıkarı var?
TSK’nın 35 sivil vatandaşın bombalanıp öldürülmesinden ne çıkarı olabilir?
Hele son dönemde olumlu bir imaj yaratmayı başarmış, bir yandan teröristle etkin mücadelede mesafe almış, diğer taraftan insani yaklaşımı öne çıkarmış bir Genelkurmay Başkanı olarak Orgeneral Necdet Özel’in ne çıkarı olabilir?
Aksine, bu olayın büyük gayret ve titizlikle yaratılan imajı çökerteceği biline biline Org. Özel, niye sivil vatandaşlarını kasten bombalama emri versin? Yarattığı olumlu imajı niye kendi yıksın?
Genelkurmay bir hata yapıldığını kabul etti. Bu hataya neden olan faktörleri de açıkladı. İnceleme ve soruşturma da başlattı.
Elbette bunların hiçbiri yaşamını yitiren vatandaşlarımızı geri getirmez. Yakınlarının acılarını ortadan kaldırmaz.
Genelkurmay’ı sorumluluktan kurtarmaz, olaya neden olanları aklamaz.
Ama yaşamını yitiren vatandaşlarımızın kasten bombalandığı iddiasını da haklı çıkarmaz.
Siyasi fırsatçılıkla TSK’yı böyle suçlamak insafsızlıktır.
Aydınlanması gereken noktalar
Siyasi komplo teorilerini bir yana bıraksak da, olayda bazı iddiaların aydınlığa kavuşturulması gerekiyor.
Genelkurmay, grubun terör yolunda, PKK’nın kontrolündeki bölgede olduğunu, Dağlıca, Aktütün, Hantepe, Gediktepe saldırılarının göz önünde tutulduğunu, grubun aydınlatma fişekleri, yol tahrip ve topçu atışlarıyla uyarıldığını, ancak hareket tarzlarının değişmediğini, bu nedenle terörist grup olarak değerlendirildiğini açıkladı.
Buna karşın bu yolda kaçakçıların gidip-geldiğinin askeri karakol tarafından bilindiği, kaçakçı kişilerin karakol komutanı tarafından tanındığı, bu faaliyete ekonomik nedenlerle müsamaha gösterildiği, olay öncesinde grubun kaçakçı grubu olduğunun karakola bildirildiği, komutanların bu yönde uyarıldığı gibi iddialar ortaya atıldı...
Genelkurmay’ın gerekçelerini detaylandıran Beşir Atalay ise bu sivil grubun herhangi bir makamdan izin almadığını veya bilgi vermediğini söyledi.
Bu noktanın aydınlığa kavuşturulması gerekiyor.
Karakolun önünden geçtikleri ve bu gidiş-gelişin karakolun bilgisi dahilinde olup olmadığının aydınlatılması önem taşıyor.
Kaçakçılık sorunu
Kimse PKK’nın, yarattığı terörün, beslediği sosyal, siyasal sorunların, ayrılıkçı hareketin bir günde sıfırlanmasını elbette beklemiyor.
Peki bir felakete bile yola açabilen kaçakçılık sorunu da mı çözülemiyor?
Şimdi yeri göğü inleten PKK’nın ve aynı çizgideki siyasilerin bu kaçakçılık mekanizmasında hiç mi yerleri yok? Kaçakçılardan “gümrük vergisi” diye haraç alan PKK değil mi? Bu çocuklar üzerinden örgüte para toplayan, kaçak malı da benim belirlediğim yerlerden ve depolardan alacaksınız diyen PKK değil mi?
Peki devlet buna niye müsamaha ediyor? Bu müsamahanın kaçak yolunda can veren çocuklara ve ailelerine yarardan çok zarar verdiği ve vereceği hesaplanamıyor mu? Kaçakçılık yerine alternatif iş alanları yaratılamıyor mu? Her yıl milyonlarca paket kaçak sigara, tonlarca kaçak mazotu bu devlet yakalamıyor mu? PKK’nın bu kaçaktan yılda 79 milyon dolar para aldığı devletin resmi kayıtlarında yok mu?
Hal böyleyken, “geçimlerini sağlıyorlar” diye göz yummak, anayasada yazılı “sosyal devlet” anlayışının neresinde var?