Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İlker Başbuğ’un tutuklanmasıyla ilgili soruya şu yanıtı verdi:
“Tutuklama yoluyla değil de tutuksuz yargılanma yolu -ki her zaman söylediğim tezimdir- olması bizim arzumuzdur. Ve bunun da süratle bu noktada neticelenmesi yine şahsımın ve partimin arzusudur. Çünkü bu şekildeki bir yolu biz, isabetli bir yol olarak görmüyoruz.”
Başbakan Erdoğan’ın, Başbuğ’un tutuklanmasıyla ilgili düşüncesi merak ediliyordu. Bu sözlerle Başbakan Erdoğan ilk değerlendirmesini yapmış oldu.

Tutuksuz yargılama esas
Başbakan, Başbuğ’un mesai arkadaşı olduğunu, 2 yıl birlikte çalıştıklarını da ifade etti.
Erdoğan, esas olarak zaten hukukumuzun öngördüğü yöntemi hatırlatmış oldu. Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu da tutuksuz yargılamayı esas kabul ediyor. Tutuklu yargılamayı ise istisnai yöntem olarak bazı koşullara bağlıyor.
Ancak savcılıklarımızda ve mahkemelerimizde tam aksi bir uygulama yapılıyor. “Önce tutuklayayım sonra bakarım” anlayışının hâkim olduğu gibi bir görüntü var.

Başbuğ olmasaydı
Erdoğan’ın hatırlatması sadece Başbuğ’la ilgili olarak da görülmemeli. Başbakan, genel bir kurala işaret etmiş oldu.
Başbuğ, tutuklu yargılanan ilk Genelkurmay Başkanı (Erdelhun’un 1960’ta tutuklanması olağanüstü koşullarda olduğu için örnek oluşturmuyor) belki ama birçok silah arkadaşı komutan, general ve subay da tutuklu yargılanıyor.
Tabii sadece asker veya emekli asker kişiler de değil, birçok milletvekili, gazeteci, öğretim üyesi veya başka meslek mensubu kişiler de tutuklu yargılanıyor.
Bu durum, yargının genel bir yaklaşım içinde olduğunu ve tutuklamayı asıl uygulama haline getirdiğinin göstergesi.
Oysa tutuklama koşullarının her soruşturmada ve her zanlıda ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekiyor. Buna karşın gerekçelere baktığımızda katalog suçlar olarak bilinen tanımlamaların “kalıp” halinde kullanıldığı ortaya çıkıyor.
Böyle olunca da yıllarını terörle mücadeleye vermiş, cephede bizzat savaşmış Genelkurmay Başkanı, kuvvet, ordu veya diğer birlik komutanları “terörist” oldukları iddiasıyla karşılaşıyorlar.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, sorularımızı yanıtlarken, PKK’lılara terörist bile demek istemediklerini, onları kandırılmış vatandaşlar olarak gördüklerini vurgulamıştı.
Teröriste bile terörist demek istemeyen, onları ikna etmek ve kazanmak isteyen bir TSK’nın en üst düzey komutanlarını terörist diye nitelendirmek, kuşkusuz Başbuğ’un ifade ettiği gibi çok ağır geliyor.

Yargıyı etkileme
Sorunlu görünen bir diğer alan da yargıyı etkilemeye teşebbüsten çok kolay soruşturma ve dava açılması.
Bu durumla en fazla gazeteciler karşılaşıyor.
Oysa kamuoyunu yakından ilgilendiren davalarla ilgili kamuoyuna bilgi vermek gazetecilerin temel görevi.
Gazeteciler gibi siyasi liderlerin de bu konulara değinmesini hemen yargıyı etkilemeye teşebbüs olarak algılamak demokratik görüntüyü, ifade özgürlüğünü tartışmalı hale getiriyor.
Yargıçlar, dışarıdaki değerlendirmelerden kolayca etkilenecek meslek mensupları değildir.
Yargı, ifade özgürlüğü başta olmak üzere tüm özgürlükleri genişleten bir işlev görmeli, yargıya özgürlükleri kısıtlayıcı bir anlayışın hâkim olması Türkiye’nin demokratik hukuk devleti görüntüsü açısından sorunlu bir tablo yaratıyor.