Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy de saçma bir iş yaptığını biliyor olmalı ki, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün telefonuna çıkmıyor, kaçıyor.
Bir cumhurbaşkanına yakışan davranış değil bu. Aradaki sorun ne olursa olsun medeni dünyada bir cumhurbaşkanının telefonuna bir diğer cumhurbaşkanının yanıt vermemesi diplomatik ve siyasi nezakete sığmaz.
Sarkozy’nin yaptığı çocukça bir hareket.
Bir seçim uğruna tarihi çarpıtmanın yanı sıra ifade özgürlüğüne kilit vurması, Fransa’nın üzerinde yükselmek ve öncülük etmekle her zaman övündüğü insan haklarını katletmesi, Türklerden çok Fransız halkının sorunu olmalıdır. Sarkozy’nin ayıbı Fransızları utandırır, Türkleri değil.

Ucuz politika
Sarkozy, ucuz politika yapıyor. Tarihte yaşanmış acıları çarpıtarak ve istismar ederek seçim kazanmaya çalışıyor.
Bu konuda Sarkozy’ye en iyi dersi, Agos gazetesinin öldürülen Genel Yayın Müdürü Hrant Dink’in kardeşi Orhan Dink verdi.
Orhan Dink, Hürriyet’ten Uğur Ergan’la söyleşisinde, kendi soydaşlarına seslenerek, “Bizim acımızı, onurumuzu böyle insanların eline bırakmayın” dedi. Sarkzoy’ye karşı en anlamlı tepkiyi gösterdi.
Yaşadıkları acıların politikacıların elinde malzeme yapılmasından duyduğu acının büyüklüğünü paylaştı kamuoyuyla.
Sarkozy’nin soykırım yoktur diyene 1 yıl hapis, 45 bin euro para cezası öngören tasarısını da şöyle değerlendirdi:
“Abimin öldürülmesine yol açan ifade özgürlüğünü kısıtlayan yasanın aynısı. Biz kendi acımızı böyle parlamentolarda yaşamak istemiyoruz. Adam gidecek Fransa’da ‘böyle bir şey (soykırım) düşünmüyorum’ diyecek, ceza alacak. Bu insan hakları ihlalidir.”

Dink’in önerisi
Orhan Dink, Sarkozy’nin bu girişimini insan hakları ihlali olarak niteledikten sonra, TBMM’ye de çağrı yaptı. Konuyu TBMM’nin ele almasını, araştırmasını talep etti:
“Atalarımızın acılarını elâlem değil TBMM konuşmalı. Türkiye, Ermenileri kucaklamalı, aksi takdirde Ermeniler hep siyasete elit olacak. Biz burada yaşadığımız için tedavi edildik. Ama dışarıda yaşayanlar 1915’e takıldılar ve orada kaldılar.”
Orhan Dink’in saptaması yerindedir. 1915’e özellikle takılarak ve dayanaksız iddialarla yaşanan acılarından seçimden seçime siyaset üretenlerin elinden bu malzeme alınmalıdır.
Tarihçiler, TBMM’nin girişimiyle olayları inceler, iddiaları aydınlığa kavuşturabilirler. Türkiye bu konuda Ermenistan’a da somut önerilerde bulundu, ancak karşılığını alamadı.
Türkiye elbette Ermeni vatandaşlarını kucaklamalı ve Ermenistan halkıyla iyi ilişkiler kurmalıdır. Bu konu dışarıda çok daha rahat olanaklar içinde yaşayan ve bu konunun hem siyasetini hem ticaretini yaşayan Ermeni diasporasının tekelinden kurtarılmalıdır.
Türkiye ve Ermenistan’ın olaya iyi niyetle ve birlikte yaklaşmaları, tarihçilerin birlikte çalışmaları, arşivlerin birlikte incelenmesi, diasporayı açığa düşürecek, düşmanlık körükleyerek siyaset yapanların etkinliğini de kıracaktır.
Fransa veya bir başka ülke parlamentosunun çıkaracağı kanunla tarih yapılmaz, yaşanmış tarih de değişmez.
Gerçek er ya da geç ortaya çıkar.