“Bugün benim için de ailem için de onurlu bir gün. Ailemin bir kısım fertleri burada. Keşke anam da babam da burada olabilselerdi. Taşra ailesi; yarısı taşlı toprağı olan bir ailede 7 çocuk, 11 nüfus, lise sona kadar da soğuk bir lastikten başka bir şey görmemiş bir insanoğlu olarak, cumhuriyetin bize neler kazandırdığını, demokrasiyi anlatabilmek için benim hayatım somut bir örnektir diye düşünüyorum.”
Meclis Başkanı Cemil Çiçek’i, bir şimdiki haliyle düşünün bir de Yozgat’ta yarısı taşlı bir tarlada koşturan lastik ayakkabılı, başı kabak bir çocuk olarak...
Aradaki farkın adı, “cumhuriyet”tir, “demokrasi”dir...
Cumhuriyeti ve demokrasiyi böyle tarif etti Cemil Çiçek. Duyguluydu, gözlerinde birkaç damla yaş, sesinde heyecan vardı.
Çiçek’i, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi kürsüsünde böyle duygulandıran, fahri doktora payesiyle ödüllendirilmesiydi...
“Cumhuriyet ve demokrasi olmasaydı”
Çiçek, konuşmasına, bugün etrafımızda yaşananlara bakarak, cumhuriyet kazanımlarının önemini vurgulayarak devam etti:
“Kazandıklarımızın yeteri kadar farkında değiliz. Baba mirası, dede mirası gibi bitiriyoruz. Cumhuriyet nasıl kazanıldı? Türkiye, demokrasiye nasıl kavuştu? Cumhuriyet ve demokrasi olmasaydı acaba bizim bir Libya, bir Tunus, bir Suriye olmayacağımızı kim garanti edebilirdi? Onun için bu değerlere daha çok sahip çıkmak, bunları daha çok kurumlaştırmak, hepimizin bu kazanımları bize kazandıranlara borcumuzu ifa etmek boynumuzun borcudur, diye düşünüyorum.”
Çiçek’in mesajı netti...
Cumhuriyeti kuran Atatürk, onu demokrasiye taşıyan kadrolar olmasaydı, bugün örnek alınan Türkiye; bir Libya, bir Tunus, bir Suriye olabilirdi. Değilse bunu cumhuriyeti kuranlara ve onu demokrasiyle taçlandıranlara borçluyuz...
“Yumruk değil el sıkalım”
Çiçek, uzun siyaset yolculuğunda edindiği deneyimin en önemli yönünün, siyaseti algılama biçimi olduğunu da paylaştı.
Bir 68 kuşağı mensubu olarak, üniversite yıllarında siyaseti “yumruk sıkma” olarak algıladığını ve gençlik olarak böyle siyaset yaptıklarını hatırlattı.
“Ben” dedi:
“Sağ yumruğumu çok sıktım. Çok da sert sıktık yumruklarımızı. Karşımızda sol yumruklarını sıkanlar vardı. Biz siyaseti böyle algıladık. O süreçte 5 bin gencimiz hayatını kaybetti. Sonra karşı görüşlerle tanışma, beraber çalışma ortamına girince, siyasetin yumruk sıkma değil el sıkma olduğunu anladım. Ben, siyasetin el sıkma olduğunu rahmetli Turgut Özal’dan öğrendim.”
“İlk düğme çözümün parçası olmak”
Çiçek, siyaset dersine şöyle devam etti:
“Bir gün görevli olarak Kastamonu’nun bir ilçesine gittim. Bizim aksakallı dediğimiz türde bir yaşlı bey bana şöyle seslendi: ‘Efendi asıl mesele gömleğin ilk düğmesini doğru iliklemektir’. Bu söz beni çok etkiledi. Evet ilk düğme doğru iliklenmezse insanın yakası, paçası düzgün olmaz, bir araya gelmez. Siyasette bunu ilke edindim. Şimdi bana göre siyasette ilk düğmeyi doğru iliklemek sorunun değil, çözümün bir paçası olmaktır.”
“Her şey kanunla çözülmez”
Çiçek, üniversite kürsüsünden her sorunun kanunla veya yargıyla çözülemeyeceğini de anlattı:
“Meclis’in çok kanun çıkarması iyi bir şey değildir. Biz, her sorunu kanunla veya yargıyla çözmeye çalışıyoruz. Her sorun kanunla çözülmez. Çözdük sanırsınız ama o daha bir büyük sorun olarak yine karşınıza gelir. Sorunların uzlaşmayla, karşılıklı anlayışla çözülmesi gerekir.”
“En büyük, en iyi”
Çiçek, siyasette ilk düğmeyi yanlış iliklemenin örneklerinden biri olarak da ideolojik körlüğü gösterdi. Siyasetin ortak amacının ülkeye hizmet olduğu düşünülürse buna en büyük zararı ideolojik körlüğün vereceğini vurguladı.
Uzun siyaset deneyiminden çıkardığı hedefini de şöyle özetledi:
“Devletimiz ve milletimiz için siyasetin amacı ülkemizi büyükler içinde en büyük, iyiler içinde en iyi yapmak, olmalıdır. Bu ortak hedef için birlikte çalışmamız gerekir.”