Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

CHP, kahvaltılı bir basın toplantısıyla “Sivil toplum” raporunu açıkladı. CHP mutfağındaki güçlü akademisyenler tarafından hazırlanan rapor, partiyi “devlet gölgesi”nden kurtarıp, sivil topluma yerleştirmeyi amaçlıyor.
Türkiye’nin yetiştirdiği en iyi sosyologlardan biri olarak bilinen Prof. Dr. Sencer Ayata ve yardımcısı konumundaki Doç. Dr. Aykan Erdemir’in önemli katkılarıyla hazırlandığı bilinen rapora Genel Başkan Yardımcısı Umut Orhan’ın çalışmaları da yansımış görünüyor.

Devletin değil halkın partisi
CHP’ye öteden beri iki eleştiri yöneltilir; devletçi ve din karşıtı olmak. Bu iki yafta CHP’nin yakasını bırakmamıştır. Rahmetli Bülent Ecevit liderliğe geldiğinde ilk işi bu iki yaftadan kurtulmak için harekete geçmişti. CHP’nin 1976 programında partiyi demokratik sol bir parti olarak tanımlaması, katı devletçiliği reddetmesi ve inançlara saygılı laiklik anlayışını geliştirmesi bu yüzdendir.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun dün sunduğu sivil toplum projesi de Ecevit’in bu çabalarının devamı niteliğindeydi. Özellikle son 10 yıldır yaşadığımız gelişmeler karşısında laiklik ilkesinin ve ulusal bütünlük ve güvenliğin korunması yolundaki politikalar nedeniyle, CHP hiçbir dönemde olmadığı kadar “devlet partisi” suçlamasıyla karşılaştı. Kılıçdaroğlu ve ekibi, bunun farkında olacaklar ki, dünkü açılım, CHP’nin devletçi yaftasından ve devletin gölgesinden uzak bir parti olacağı taahhüdüne dayanıyordu. Kılıçdaroğlu, CHP’nin devletin değil, halkın, toplumun partisi olacağı sözünü verdi.

Özgür insan, örgütlü toplum
CHP’nin sivil toplum örgütlerinin partisi olacağı ilan edilirken iki temel hedef ortaya konuldu. Birincisi özgür insan, ikincisi örgütlü toplum.
CHP, dün kendisini şöyle tarif etti:
“Sivil toplumun merkezinde özgür insan vardır. Sivil toplum, özgür bireylerin kendi özgür iradeleriyle kurdukları toplumsal birliklerden oluşur. Örgütlü bir toplumun yaşatılması ve güçlendirilmesi CHP’nin en önde gelen siyasi hedefidir. CHP, kendisini bir zümrenin, ırka dayalı bir aidiyetin ya da yerleşik iktidar güçlerinin değil, örgütlü sivil toplumun partisi olarak görür.”
Bu ifade CHP’nin oturmak istediği zeminin devlet değil toplum olduğunu gösteriyor.

İnanç temelli cemaatler
Devlet ve devletçilikten hızla uzaklaşmayı hedefleyen dünkü açılımda dikkati çeken ikinci bir yön de CHP’nin “din karşıtı” bir parti olduğu damgasından kurtulmak çabasıydı. Ecevit’in “inançlara saygılı laiklik” anlayışı “cemaatler” üzerinden yeniden tanımlanmış gibiydi.
Kılıçdaroğlu ve Sencer Hoca, inanç temelli cemaatlerin toplumsal bir gerçek olduğundan hareketle, toplumun manevi ihtiyaçlarını karşılayan; ancak iktidarın uzantısı haline gelmemiş, bir partinin arka bahçesi gibi işlev görmeyen, kâr amacı gütmeyen, içine hükümetleri de alan yolsuzluklara adı karışmamış, iktidarın sağladığı ihaleler yoluyla maddi olanaklardan nemalanmayan, katı hiyerarşik kuralları olmayan, bazı toplum kesimleri hakkında kuvvetli önyargılar taşımayan, kadınları arka plana itmeyen, biat kültüründen uzak inanç temelli cemaatleri bireyin yalnızlaşmasını önleyen ve manevi doyuma ulaşmasını sağlayan önemli kuruluşlar olarak görüyor.
Kılıçdaroğlu, inanç temelli cemaatleri bir gerçek olarak görüyor ve kabul ediyor. Yasaklamakla bir yere varılamayacağını düşünüyor. Bu yaklaşım Devrim Kanunları ve onları koruyan Anayasa’nın 174. maddesinin tartışmaya açılmasına varacak yeni bir yaklaşım gibi duruyor.

Kürt sorunu
CHP, Kürt sorununun sosyo-kültürel yönüne nasıl bakıyor? Sosyal ve kültürel varlığını kabul ediyor. Kürt sorununu, “Doğu ve Güneydoğu sorunu”nun bir parçası olarak tanımlıyor. “Doğu ve Güneydoğu Sorunu” derken, ekonomik ve sosyal bir sorun olarak görme eğilimi öne çıkıyor. Nitekim Kılıçdaroğlu’nun şu sözleri de bunu gösteriyor:
“Van’daydım. Yanıma gelen gençlerin hepsi iş istediler, ben Kürtçe konuşamıyorum, Arapça konuşamıyorum, diyen olmadı.”
CHP, Kürtçenin öğrenilmesi ve öğretilmesini savunuyor, ancak eğitim ve kamu hizmeti dili olmasına karşı duruyor.