Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Büyük Zafer’in 88. yılını dün kutladık. Mustafa Kemal’in 26 Ağustos’ta başlattığı Büyük Taarruz, Kurtuluş Savaşı’nı başarıya götüren son zaferdir.
Kurtuluş bu zaferle sağlanmış ve Atatürk’ün en büyük eserim dediği Türkiye Cumhuriyeti, bu zaferin üzerine inşa edilmiştir.
Bu toprakları işgalden, paylaşımdan kurtaran ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka “Türk milleti” denir, diyen Büyük Atatürk, hiçbir kesimi azınlık olarak görmemiş ve ulusal birliği esas almıştır.
Bugün kuruluş felsefesinin özünü oluşturan ulus devlet, üniter devlet ve laik devlet ne durumda? Manzaraya bakalım:

Ayrılıkçı rüzgârlar
Yıllardır ulus devlet hedef tahtasında. “Ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlük” ciddi bir bölünme tehlikesiyle karşı karşıya.
Atatürk’ün soycu bir temele dayanmayan “Türk milleti” anlayışı hırpalanıyor, parçalanmaya çalışılıyor. PKK’nın kanlı şiddeti sonucu oluşan siyasallaşma sürecinin vardığı nokta, hem etnik hem de coğrafi eksende, “ayrılık” talep ediyor. Bugünkü koşullarda bu talebin ilk hedefi özerklik.
Yaşadığımız gerçekler, artık en azından ulus anlayışındaki bölünme sürecini saklanamayacak bir şekilde gözler önüne serdi. Bu gerçeğe rağmen, ifade edilen kaygıları “paranoya” gibi görmek ve öyle sunmaya çaba göstermek, halkı kandırma gayretidir.

Ayrılarak bütünleşme
Türkiye’nin gündemine özerkliği sokanların, bu talebin “üniter yapı içinde birliği güçlendireceği”ni savunmaları ise hayret vericidir. Ayrılarak birleşmek, bütünleşmek nasıl mümkün olacak? Bu yönde Almanya’dan İtalya’dan örnek verenler ise ya tarihi bilgi eksikliğinden ya da tarihi çarpıtmaktan olsa gerek gerçeklerden çok uzak düşüyorlar.
İki milletli üniter devlet olmaz. Bugün Türkiye’ye dayatılmak istenen -ilk aşama olarak- “iki milletli bir devlet”in kabul edilmesidir. Bu aşama geçildikten sonra ise “iki milletli iki devlet”, dayatması gelecektir.

Kültürel değil siyasal talep
PKK ve onun siyasi alandaki temsilcilerinin talepleri, Kürt dilini ve kültürünü serbest yaşamak ve yaşatmakla sınırlı değildir. Talebin özü Türkiye Cumhuriyeti’nin iki uluslu yapıya göre yeniden şekillendirilmesidir. Özerklik bunun ilk aşamasıdır.
Özerklik talebi ete kemiğe büründürülürken ortaya konulanlar, ikinci bir devlet oluşumuna yöneliktir. Güneydoğu’da ayrı bir parlamento, ayrı bir savunma gücü, ayrı bir eğitim ve yargı sistemi gibi talepler devlet altyapısının kurulması talepleridir. Bunun açıkça dillendirilmemesi gerçeği değiştirmez. Ulusal ve uluslararası siyasal konjonktür ayrı devlet talebine uygun oluncaya kadar, konu “demokrasi ve kültürel haklar” paketi içinde sunulacaktır.

Temel uzlaşmazlık
Siyaset kurumu, sorunu gerçek boyutlarıyla görmelidir. Bu sorun günlük siyaseti aşan bir sorundur ve ulusal niteliklidir.
Temel uzlaşmazlık ise PKK ve siyasal alandaki temsilcilerinin taleplerinin Türkiye Cumhuriyeti’nin mevcut varlığıyla bağdaşmaz olmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin öngördüğü çözüm, Kürt vatandaşlarımızın bireysel özgürlük bağlamında dillerini ve kültürlerini özgürce yaşamaları ve yaşatmalarıdır. PKK ve siyasi temsilcilerinin talebi ise kendilerine kolektif haklar verilmesi, ilk adım olarak özerklik tanınmasıdır. Sorunun dayandığı sınır budur.