Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Artık anlaşıldı ki, Beşar Esad, kendi isteğiyle iktidarı bırakmayacak. Barışçı bir yoldan ülkesini demokrasiye taşıyacak yolları açmayacak.
Ankara da umudunu yitirmiş olmalı ki, Suriye’de yaşayan vatandaşlarımızın ülkeye dönmesi çağrısında bulundu. Bu çağrı, Suriye’deki çatışmaların şiddetleneceğine ve dış müdahale olasılığının giderek arttığına işaret sayılabilir.

Esad’ın farkı
Arap Baharı başladığında Tunus, Mısır, Libya’daki rejimler hızla devrildiler.
Libya’da düzenli bir ordu yoktu.
Kaddafi’nin zaten zayıf olan askeri gücü, NATO’nun da müdahalesiyle dağıldı. Kaddafi’nin tehditlerinin kuru gürültü olduğu kısa sürede anlaşıldı.
Mısır’da düzenli ve güçlü bir ordu vardı.
Ancak Mısır ordusu, Hüsnü Mübarek’in devrilmesini seyretmeyi yeğledi.
Bu tavrıyla Mübarek’in sonunu hızlandırdı ve yönetime el koydu.
Esad’ın durumu ise biraz farklı.
Suriye ordusu, bazı general ve subayları muhaliflerin cephesine geçmiş, bazıları Türkiye’ye kaçmış olsa da henüz dağılmış değil. Esad’ın ordu üzerindeki kontrolü giderek zayıflasa da devam ediyor.
Esad’ın ordusu, halkını bombalamaya devam ediyor. Muhalif kentleri kuşatıyor ve muhaliflerin üzerine yürüyor. Bunu yapabilmesinin önemli nedenlerinden biri de İran’ın yanı sıra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde veto hakkı bulunan Rusya’nın ve Çin’in desteğinin sürmesi.
Suriye ordusunun dağılması ve Rus-Çin desteğinin zayıflamasıyla, bu ülkede iç savaşın çok daha fazla şiddetleneceği açık.
Suriye’nin etnik ve mezhepsel bir savaşa doğru hızla sürüklendiği görülüyor.

Türkiye’nin işlevi
Türkiye, bu savaşa askeri açıdan hiçbir şekilde müdahil olmamalı. Bu savaş, Türkiye’nin savaşı değil.
Başını ABD’nin çektiği Batı dünyası adına Türkiye’nin askeri müdahalede rol almasında yaşamsal önemde hiçbir ulusal çıkarı yok. Aksine böyle bir müdahale, komşu halklar üzerinde uzun yıllar sürecek düşmanlıklara neden olacaktır.
Eğer Türkiye için önemli olan halklar arasında komşuluk ve kardeşlik ilişkisiyse Ankara savaştan uzak durmalı, Suriye halkına sadece insani açıdan yardım etmelidir.
Suriye’den Türkiye’ye sığınan ve sığınacak olan insanların barınmasını sağlamalı, sağlık başta olmak üzere insani yardımda bulunmalıdır. Suriye tarafına geçecekse de ancak Birleşmiş Milletler kararlarıyla ve yine sadece insani yardım ulaştırmak amacıyla geçmelidir.

Ankara’nın dikkati
Suriye olayına sadece iyi komşuluk ve kardeşlik duyguları içinde insani yardım gözüyle bakması gereken Ankara, bu ülkede yayılacak bir etnik ve mezhepsel iç savaşın Türkiye’ye sıçratılması çabalarına karşı dikkatli olmalıdır.
Sınırın bu tarafında benzer bir sosyolojik yapıya sahip olan Türkiye’nin, Suriye’de çatışmaların Türkiye’ye yayılmasını isteyecek odaklara karşı teyakkuzda olması gereklidir.
Türkiye’yi Suriye’ye yapılacak askeri müdahaleye öncülük etmeye veya dahil olmaya teşvik edenler düşünmese bile, Ankara’nın, böyle bir durumda, komşuda yaşanacak etnik ve mezhepsel çatışmaların sınırın bu tarafına da yayılması için gayret gösterileceğini hesaplaması gerekir.
Ankara, Atatürk’ün, “yurtta barış, dünyada barış” ilkesinden sapmamalıdır.