Dışişleri Bakanı Davutoğlu, “Sınırları Propaganda filmine benzetiyorum. Kamışlı ile Musul birbirinden ayrı düşer. Yanlış örülmüş duvarlar o sınırları belirlemiş. Arap Baharı’yla birlikte bölgede yüzyılın tasfiyesi, değişimi yaşanıyor” diye konuştu
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye olayı bağlamında sınırlarımızı başrollerini Kemal Sunal ve Metni Akpınar’ın oynadığı “Propaganda” filmine benzetti. Sinan Çetin’in yapımcısı olduğu filmde Güneydoğu sınırındaki bir köyün tam ortasından geçen sınırın aileleri nasıl böldüğünü mizahi bir anlatımla hicvediyordu. Davutoğlu, Ortadoğu’da sınırların gerçekten de “Propaganda” filminde görüldüğü gibi yapay bir şekilde belirlendiğini, siyasi olarak bu sınırlara saygı göstermekle birlikte, ekonomik ve kültürel açıdan fiilen kaldırılmaları gerektiğini Avrupa Birliği sınırları gibi önemsiz kılınmaları gerektiğini söyledi. Davutoğlu, gazetelerin Ankara temsilcilerine verdiği iftar yemeğinde soruları yanıtlarken gündeme ilişkin görüşlerini şöyle açıkladı:
Propaganda filmi gibi
“Sınırları Propaganda filmine benzetiyorum. (Sinan Çetin’in yapımcısı olduğu Kemal Sunal ve Metin Akpınar’ı başrolleri paylaştığı film) Kamışlı ile Musul birbirinden ayrı düşer. Yanlış örülmüş duvarlar o sınırları belirlemiş. Saygı duyalım. Ama Avrupa’daki sınırlar gibi önemsiz kılalım. Ekonomik ve kültürel sınırlar doğallaşmalı.
4 parçalı Kürt devleti
Ben daha büyük bir puzzle söyleyeyim: Ortadoğu puzzle’ı. Bunu öyle bir çizelim ki, daha küçük ölçeklere bölünmek değil de daha büyük ölçeklerde bir araya gelelim.
Barzani’yi ziyaret
Son gelişmeler görüşmeyi öne almamızı gerektirdi. İstişare ve perspektif paylaşımı amaçlı bir ziyaret. Terörle mücadelede destek vereceğini söylemişti. Türkiye ziyaretlerinden sonra, bölgesel yönetimin daha net tavırları oldu, ancak bunlar yeterli değil bizim için.
Kandilvari bir yapı
Halep bağlamında mülteci akını dahil her türlü tedbiri düşünüyoruz. Bütün ihtimalleri konuşuyoruz. Hazırlıksız yakalanmamızı kimse beklememeli. Türkiye’nin güvenliği neyi gerektirirse yapılır. Suriye’de Kandilvari bir yapı söz konusu olamaz. Alacağımız hiçbir tedbir, Kürt kardeşlerimize karşı olmayacaktır.
Tampon bölge olur mu?
Teröre karşı ya da büyük bir mülteci akınına karşı tedbirlerimiz olur. Mülteci sayısı 100 bini bulursa belki onları Suriye içinde ağırlamak gerekebilir. Bütün bu yükü Türkiye’nin çekmesi beklenmemeli.
Müdahale olasılığı
Ürdün’e kaçanların, kadınların, çoluk çocuğun üzerine ateş açtılar. Düşünün 10 bin kişi Türkiye sınırına doğru kaçıyor, arkasından tank top ateşi açılıyor. Bu durumda ne yaparsınız? Seyreder misiniz? Bu manada tedbirlerimiz hazırdır.
Ne oluyor biliyoruz
Bütün bilgiler bizde mahfuz. Ne oluyorsa her sabah bizim önümüze geliyor. Kamışlı’dan başlayalım Nusaybin’in karşısına kadar gelen bölgede Kürt nüfusu var. Oradan Suruç’un karşısına kadar Araplar, Kobani’de Kürtler, sonra Araplar ve Türkmenler başlar. Afrin’de bir paket daha Kürt düşünün. Oradan güneye iniyorsunuz Hatay’a doğru sadece Sünni Araplar var. İdlib’in güney batısında biraz daha Kürt var. Sonra da Bayır Bucak Türkmenlerinin yeri başlar. Yani, ‘900 km’lik bir blok’ yok. Bütün bu coğrafyanın arkasındaki beyin şehir Halep. Nüfusun yüzde 80’i Sünni Arap, yüzde 10’u Kürt, kalanı Hıristiyan vb. unsurlar. Dümdüz bir coğrafya. Halep’teki düzen o yüzden önem kazanıyor. Merkezi hükümet gücünü kaybedince de facto alanlar ortaya çıktı.
Etnik haritalar
Kuzey Suriye kavramını da eleştiriyorum. Biraz coğrafya bilen bilir ki, Kamışlı’dan Lazkiye’ye kadar olan kuşak tek bir etnisiteden oluşmaz. Etnik haritaları çıkardık. Dışişleri’nden Genelkurmay’dan, Harita Müdürlüğü’nden tüm haritaları getirttim. Bizdeki verilerle basına yansıyanlar farklı. Kim getiriyor o haritaları anlamak mümkün değil. İki tane kasabadan büyük şehirde Öcalan posterleri açıldı diye baştanbaşa her yeri kırmızıya boyuyorlar.”
Yüzyılın tasfiyesi
Davutoğlu, Arap Baharı’yla birlikte başlayan sürecin bölgede, “yüzyılın tasfiyesi, değişimi”nin yaşandığını söyleyerek, şöyle devam etti:
“‘Bir şekilde Türkiye kaybetse’ diye yazılar yazıyorlar. Yüzyılın en büyük tasfiyesini, değişimini yaşıyoruz, bu değişimi hep beraber anlamaya çalışalım. Bu değişimi günlük krizlere hapsetmeyelim, hepimizi etkileyecek bu.
Ya yeni Ortadoğu ya kaos
Bunu deyince de ‘yeni Osmanlı’ filan deniyor. Türkiye ya bütün bu halklarla birlikte yeni bir yola yürüyecek. Ya da kaos olacak. Bizim için önemli olan şu; öncelikle insanlığın vicdanından kopmayacaksınız. İkincisi bölgedeki dinamikler itibarıyla tarihin akışına uygun, doğru tarafta yer alıyor muyuz? Bin Ali, Kaddafi, Mübarek, Salih ve şimdi Esad. Üçüncüsü de Türkiye’nin çıkarları.
Tedbir almak hakkımız
Bizim için üç nokta var. İster PKK ister El Kaide veya başkası. Herhangi bir terör unsurunun sınır boylarımızda olmasına izin vermeyiz. Meşru müdafaa sebebi sayılır. Her türlü tedbiri almak bizim hakkımız. Zinhar bunu Kürt kardeşlerimizle ilgili bir politika olarak yansıtmamak lazım. Kürtler orada asırlardır yaşıyorlar, asırlarca da yaşayacaklar. Onlar oraların asli unsurlarıdır.
Lübnanlaşma tehlikesi
İkincisi; bu kaos durumundan yararlanarak de facto otoriteler oluşursa bu otoritelerin mevcudiyeti Suriye’nin birliğini yok eder. Sünniler, Dürziler, Kürtler başka yerde oluşursa bu durum Suriye’yi Lübnanlaştırır. Irak’ta bile bunun acısını yakından çekiyoruz. Herhangi bir taraf tek başına ‘ben burada özerkliğimi ilan ettim’ diyemez. Üçüncüsü PYD’nin durumu. Çok büyük çelişki içindeler. Önce Esad ile işbirliği yaptılar şimdi o boşluktan istifade etmeye çalışıyorlar. Bütün bu kuşağın tarihi ve siyasi ekonomik merkezi Halep’tir. Halep’te ve etrafta kamu düzeni sağlanamazsa Türkiye de kendini güvende hissedemez. Biz üç parametre etrafında her türlü tedbiri alırız. Hiçbir güvenlik tedbiri de ne Kürtler ne de Nusayriler için olmaz.
Gökten zembille inmedi
Ortadoğu’daki sınırlar yanlış örülmüş bir duvara benziyor. Bir taşı çekseniz tüm duvar çöküyor. Ortadoğu’da hiçbir millet gökten zembille inmedi. Hiçbirini tehdit olarak görmüyoruz.
Suriye’ye sızan PKK’lılar
PYD orada eskiden beri de vardı. PKK unsurları Suriye’ye sızdılar. Sayıları, nerede oldukları bizce malumdur. PYD ile sızanlar arasındaki ilişki felsefi yakınlığın ötesine geçti.
Gelişmeleri öngördük
Bu gelişmeleri tabii ki öngördük. Tunus’ta ilk Arap uyanışı başladığı andan itibaren belli ilkelerimiz öngörülerimiz oldu. Pek çok eleştiriye maruz kaldık. Ama herhangi bir şekilde aldığımız tutum dolayısıyla yanlış bir yerde bulunmadık. 9 ay boyunca Beşar Esad ile görüştük. Bir insan bu ülkede yaşıyorsa, 9 ay boyunca ne kadar çaba sarf ettiğimizi görmeli. Muhalefet diyor ki, ‘Ne oldu da bir günde Suriye ile düşman olduk?’. Bunu bir siyasi parti lideri nasıl kullanır anlamıyorum. Kemal Kılıçdaroğlu’nun dünyasında yıkılan şehirlerin, öldürülen binlerce masum insanın hiç mi önemi yok? Her şey iyi gidiyordu da bir sabah kalkıp, ‘Hadi bugün Suriye ile kötü olalım’ mı dedik?
Ben 62 kez Suriye’ye gittim. Bir şeyi inşa ede ede geldik. Neden 10 ay bekledik? Bugün yaşananlar yaşanmasın diye. Suriye yavaş yavaş ama sağlıklı bir şekilde değişsin istedik. Fakat Esad’ın tercihleri başka türlü oldu. 10 sene sonra geriye dönüp bakanlar neyi görecekler, o katliamları. Esad’ın yanında olsaydık acaba dünyadaki itibarımız ne olurdu?
Bekle gör diyorlar
İki; ‘biz karışmayalım’ politikası. CHP’de bir ve ikinci tercih birlikte var. Mümkün olduğu kadar aynen Irak’ta olduğu gibi dizayn yaptı birileri 12 yıl boyunca. Biz göreve geldiğimizde Irak dosyamızda sadece Kuzey Irak vardı. O da PKK demekti. ‘Türkiye niye risk alıyor’ diyenler aslında ‘bekle gör’ diyorlar.
Üçüncü politika ise, bizim yapmaya çalıştığımız. Hataları olabilir, tartışılır, eleştiriye de açığız. Ama biz küçük bir problemden hareket ederek zihnimizi oraya odaklayıp diğer yerlere oradan gitmiyoruz. Bizim düşüncemiz günlük değil.
2 ay önce hatta bir ay önce bize yöneltilen eleştirileri en temel argümanı neydi ‘Türkiye yanlış ata oynadı, Esad kalacak, ardında Rusya ve Çin var. Türkiye kaybeden tarafta olacak’ dediler. Böyle bir şey olsa bile biz zulmün karşısında olurduk. Şam’daki patlamadan sonra Esad’ın gideceği anlaşıldı, bu sefer de ‘evet Esad gidecek ama kuzeyde öyle bir boşluk olacak ki Türkiye kaybedecek’. Bunların derdi Türkiye’yi kaybeden göstermek.
Halepçe katliamI
Ben bugün (pazar) BM Genel Sekreteri ile konuştum. Sivillerin korunması konusunda tedbirler alalım dedim. Düşünün binlerce kişi Türkiye sınırına doğru geliyor, ardından top atıldı. Ne yapacaksınız? Keşke bugünkü gücümüzde olsaydık da Halepçe’yi de engelleyebilseydik. Halepçe’den utanç duydum keşke o zaman durdurabilseydik.
Kırmızı çizgilerimiz
Irak ya da Suriye’deki Kürtlerin ülkeleri ile aidiyetleri ile bizdeki Kürtlerin devletle toplumun geneliyle iç içe geçmişliği aynı değil. Türkiye kendi Kürt meselesini kendi içinde çözer ve rayına oturtur. Suriye’deki gelişmelerin Türkiye’nin kaderini değiştireceğini düşünenler Türkiye’ye güvenmiyor. İdari yapıya gelince, aylardır süren müzakereler bunun için. Ama de facto bir emri vaki yapılırsa bizim tarafımızdan da Suriye’nin diğer unsurları tarafından da kabul edilmez. Otururlar kendi geleceklerini tayin ederler. Biz de ona çıkıp ‘bu bizim kırmızı çizgimizdir’ demeyiz.
Esad rejiminin ömrü
Hiçbir zaman karmaşık süreçlerle ilgili tarih vermem. Ama herhalde Rusya’dan bile gelen açıklamalara baktığınızda bu sürecin, yani Esad’ın gitmesini kimse tartışmıyor da sonrasını nasıl şekillendiririzi tartışıyor. Rusya’da bile ‘what’s next’ diyorlar. Suriye’nin bütünü şekillenirken bizi Kuzey Suriye’ye hapsetmek istiyorlar.
Nerede bu çöküş?
Allah aşkına nerede bu çöküş? Suriye’de sorun yaşıyoruz diye? Mısır ile tarihin en büyük işbirliğini yapıyoruz. Yunanistan’la, Rusya ile yapacağız. Bir Suriye’de sıkıntı var diye ‘komşularla sıfır sorun iflas etti’ deniyor. Bunun akıl alır tarafı yok.
Katliamın öznesi
Her gün hakaret ediyor. Eleştiri değil açık hakaret. Özne olarak Esad ve Baas’tan tek kelime bahsetmiyor. ‘Biz olsaydık konteyner kentleri kurmazdık. Bunlar insanın başına bela açar’ diyor. Onlar savaşmaya geliyormuş. Kampta bugün itibarıyla toplam 43 bin kişi var. 10 bin 398’i kız çocuğu 11 bin 123’ü erkek çocuğu. Kılıçdaroğlu’nun bela dediği, bu kız çocukları bu kadınlar.
Hep beraber görürüz
Bu iş Türkiye ile Suriye arasında boks maçı değil. Bir tarafta eli kolu bağlı halk var öbür tarafta silahlı gücüyle vurdukça vuruyor. Böyle bir maç var. Ya o zalimle birlikte olacaksınız veya bu mahallede adalet olacak diye çaba sarf edersiniz. Herkes safını belirlesin. Artık tereddüt zamanı değil. Maçın da nasıl biteceğini hep beraber görürüz. İlkesel olarak da paradoksal olarak da doğru yerdeyiz. Bu süreç daha çok sorun getirecek. Buna hazır olmalıyız.
Muhalefete silah
Bu konuda çok spekülasyon yapıldı. Suriye muhalefetin elindeki unsurların çoğu da ordudan kaçanların ellerindeki stoktan. Bazıları da baskınlarla elde edildi. O tür spekülatif haberlere (Adana’daki üs haberleri) itibar etmemek lazım. Ayrıca sınır denetimi kalmadı ülkenin, hiçbir sınırı artık güvenli değil.
Halep’e Âşığım
Bu kadim şehirde üzerime güneş doğmamıştır. Bu kente aşığım. Olağanüstü bir yerdir. Fakat bugün o şehir top ve tank atışları altında yıkılıyor. BM Genel Sekreteri ile konuşurken UNESCO’yu harekete geçirme konusunda mutabakata vardık. Savaşın da bir ahlakı vardır. Türk ordusu herhangi bir şehrinde böyle bir şey yapar mı, olur mu böyle bir şey!
Ordu çözülüyor
Şu ana kadar 26 general, Türkiye’ye sığındı. Aralarında tümgeneral bile var. 47 albay, 130’a yakın subay ve muhtelif rütbelerde 500 asker aileleriyle birlikte Türkiye’ye sığındı. Son dönemde gelenler içinde Nusayriler de var. Ordu adım adım çözülüyor.
BM reforme edilmeli
Suriye olayı herkes için bir turnusol işlevi gördü. Kim nerede duruyor, neyi savunuyor gördük. BM için de büyük sınav oldu. Kimin hangi değerlerle hareket ettiğini, ne kadar etik davrandığını gördük. BM mevcut yapısıyla krizlere tepki vermede ne kadar yavaş kaldı gördük. Kapsamlı bir reform şart. Eğer BM net bir tavır sergilese Esad bu katliamları yapamazdı.
Arakan’a ait değil
Haziran ayında bir Budist rahibeye Müslümanların tecavüzü iddiasıyla çatışmalar başladı. O andan itibaren büyükelçimiz girişimlerde bulundu. Başkentteki Müslümanlarla ilgili de problem yok. Bizde çıkan bazı görüntülerin çoğu doğru şeyler değil. Bizzat Arakanlılardan da teyit ettim. Çok büyük bir zulüm var baskı var. Salı günü büyükelçimiz bir heyetle Arakan’a gidecek.
Açık söyleyeyim o görüntüleri tasvip etmem mümkün değil. Üzüldüm doğrusu.