PKK’nın terör olaylarını tırmandırması ve son bir ayda 40’tan fazla askerin şehit olmasıyla sonuçlanan saldırılar sonrasında BDP’nin verdiği tepki, “barış dili” olarak nitelendirilemez.
Silvan ve Çukurca saldırılarından sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başlattığı hava operasyonunu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “savaş ilanı” olarak değerlendiren BDP, PKK’ya karşı tek söz söyleyemiyor.
“Eller tetikten çekilsin”
Terör saldırılarına karşı açıkça tavır alamayan BDP’nin, “eller tetikten çekilsin” çağrısı da demagojiden öteye bir anlam taşımıyor.
BDP Grup Başkanı Selahattin Demirtaş, terör saldırılarını gerçekleştiren PKK’ya hiç kusur bulmazken hükümeti savaş ilan etmekle suçlayarak PKK kontrolünden çıkmayacaklarının da mesajını vermiş oluyor.
Eller tetikten çekilsin çağrısı yapılırken PKK silaha davranıyor, terör estiriyor ama BDP güvenlik güçlerini suçluyor.
BDP sözcüleri, PKK ortalığı kana bularken, demagoji ile üste çıkmaya çalışıyorlar.
Seçimdeki hava
Seçim sürecinde ve sonrasında diyalogdan, barıştan konuşmaktan dem vuran BDP’liler, yeni anayasa çalışmalarına katkı vereceklerini de her fırsatta vurgulamışlardı.
Ancak PKK yeniden silaha sarılıp saldırılara başlayınca, “Ne oluyor” sorusunu yöneltemediler. Eğer seçim sürecinde yeşertilen umutlar bugün kayboluyorsa, bunun temel nedeni PKK terörüdür. Bu terörü arkasına alarak dayatma yoluyla sonuç alınabileceği hesaplanırsa bu da yanlış bir hesaptır.
Siyaset alanı
PKK’ya karşı bir varlık gösteremeyen BDP’nin siyasal alandaki etkinliği de, inandırıcılığı da giderek azalacaktır.
Hem terör devam edecek hem de BDP, hükümeti ve devleti suçlayarak taleplerini dayatacak. Oysa aksine terör tırmandıkça BDP’nin demokratik siyaset alanı daralıyor. BDP gerçekten sorunu siyasetin çözmesine gerektiğine inanıyorsa terör örgütünün kontrol ettiği konumdan çıkmalı, ondan bağımsız siyasi bir kurum olduğunu kanıtlamalıdır. Bunu yapmadıkça demokratik sistem içinde sorunun muhatabı olarak kabul edilmesi beklentisi de boşa çıkacaktır. Muhatap olabilmek için karar verebilme gücüne sahip olmak gerekir. Oysa BDP’nin PKK karşısındaki konumuna baktığımızda karar verici değil örgütün verdiği kararların savunucusu ve uygulayıcısı olduğu görülmektedir.
Öcalan’ın durumu
Silvan saldırısından sonra olduğu gibi Çukurca saldırısından sonra da PKK’nın bir bütün olmadığı ve bu eylemlerin Öcalan’a rağmen yapıldığı tezleri gündeme getirildi.
Saldırıyı gerçekleştirenlerin Öcalan’ın devletle yürüttüğü görüşmeleri baltalamak istedikleri yorumları da yapıldı. Bu konuda bir yargıya varmak için acele etmemek gerekir. Öcalan’ın en çok güvendiği PKK’nın silahlı gücüdür. Kendisi açısından bir pazarlık yürütebilecekse terör örgütünün, terör saldırılarının elini güçlendirdiği düşüncesinde de olabilir.
Ancak terör azdıkça İmralı’nın beklentileri de uzaklaşacaktır. Şehit cenazelerinin geldiği bir ortamda Öcalan’ın ev hapsine çıkmayı beklemesinin, ancak benim koşullarımı düzeltirseniz sorunu çözerim söyleminin hiçbir karşılığı olmayacaktır.