PKK/PYD’nin Kuzey Suriye’de hakimiyet kurması, Ankara’yı rahatsız etti. Bu rahatsızlık, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından duyuruldu.
Suriye olayları başladığında Kuzey Suriye’de Kuzey Irak’ta olduğu gibi bir Kürt yönetimi oluşabileceği gündeme getirildiğinde hükümet bu olasılığı fazla güçlü görmüyordu.
Ankara’nın hesabı Kuzey Suriye’deki demografik yapının Kuzey Irak’a benzemediği, bu nedenle Türkiye sınırı boyunca Kürtlerin bölgeye hakim olmasının mümkün olmadığı öne sürülüyordu.
Ankara’nın bir başka dayanağı da Esad rejiminin fazla ömrü olmadığı, Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) ve Suriye muhalefetinin Suriye yönetimini devralacağı öngörüsüydü.
Bu öngörüye göre ÖSO, Kuzey Suriye’ye de hakim olacak, Barzani ve PKK desteğindeki Kürtlerin bu bölgede Kuzey Irak gibi bir yapı oluşturması mümkün olmayacaktı.
Ancak gelişmeler, bu öngörüleri doğrulamadı. Esad, beklendiğinin aksine iktidarda kalmayı becerdiği gibi kaybettiği yerleri de tekrar geri almaya başladı. Bu arada ÖSO’ya uluslararası destek de giderek azaldı.ÖSO’nun yanında görünen El Kaide’nin bir kolu olarak ortaya çıkan El Nusra da ÖSO’dan ayrıldı. Ayrıca Esad kuvvetlerinin karşı saldırıları nedeniyle güçlerini büyük ölçüde Humus ve Halep’e yığmak zorunda kalan ÖSO, Kuzey Suriye’de zayıfladı ve bu fırsattan yararlanan PKK/PYD hakimiyeti ele geçirdi.
Ankara’nın seçenekleri
Bu duruma söylem düzeyinde sert tepki gösteren Ankara’nın önünde başlıca üç seçenek bulunuyor.
Birincisi ÖSO’nun Humus ve Halep’te Esad ordusuna karşı başarı sağladıktan sonra Kuzey Suriye’de de PKK/PYD egemenliğine son vermek. Bugünkü koşullara bakıldığında yeterli uluslararası askeri ve siyasi desteği alamazsa ÖSO’nun böyle bir sonuç alması pek muhtemel gözükmüyor.
İkinci seçenek, Ankara’nın müzakere yürüttüğü Öcalan ve Kandil üzerinden PYD’yi kontrol etmeye çalışmasıdır ki, bu kanalın işletilmeye çalışıldığı gelen haberler arasında. Ancak bu seçenek, PKK/PYD’yi Kuzey Irak’ta resmen özerk yönetim ilan etmekten alıkoyabilir ama fiilen böyle bir yapının oluşmasını önleyemez. PKK/PYD için stratejik önemde olan Kuzey Suriye’de Kürt yönetimi ve devlet yapısı oluşturmak amacından vazgeçmesini sağlayamaz.
Üçüncü seçenek ise, Ankara’nın sınır ihlali ve tehdidi gerekçesiyle sıcak takip çerçevesinde PYD güçlerine müdahale etmesidir. Böyle bir seçeneğin kullanılması ise uluslararası baskıya neden olabilir. Ayrıca Öcalan’la ve Kandil’le yürütülmekte olan müzakere sürecini de kesebilir.
Neresinden bakılırsa bakılsın Kuzey Suriye’de ortaya çıkan durum Türkiye açısından aşılması kolay bir sorun değildir.
Ankara’nın kararı
Doğu ve Güneydoğu sınırını büyük ölçüde PKK’nın çevirdiği Ankara’nın PKK ve Kürt sorunu konusunda stratejik kararlar vermesi gerekiyor. Öcalan ve Kandil’le Türkiye içinde barış yapıp Türkiye dışında askeri mücadeleye girişmesi gibi çelişkili duruma bir çözüm bulması gerekiyor.
Bu çerçeve içinde öne sürülen iki tez var.
Birincisi, Kuzey Suriye’de bir Kürt yönetimi kurulmasının Ankara’nın Türkiye içinde PKK’yla barış yapmasına engel olmayacağı. Bu tezi savunanlar böyle bir durumun Türkiye aleyhine sonuç yaratmayacağı gibi aksine Kuzey Irak’taki gibi Kuzey Suriye’de de bir Kürt yönetiminin oluşmasının Türkiye’yi büyüteceğini savunuyorlar. Bu görüşün dayanaklarından birini de Abdullah Öcalan’ın 21 Mart’ta Diyarbakır’da okunan bildirisindeki, “Genişletilmiş Misak-ı Milli vaadi”yle örtüşeceği yaklaşımı oluşturuyor. Bu görüşün hükümetçe paylaşıldığı iddiaları da zaman zaman dillendiriliyor.
İkinci tez ise, Kuzey Suriye’deki gelişmelerin PKK’nın dört parçadan oluşacak bağımsız bir Kürdistan hedefinde Kuzey Irak’tan sonra ikinci aşamayı oluşturduğu görüşüne dayanıyor. Üçüncü aşamanın ise Güneydoğu’da özerk bir yapının Ankara’ya kabul ettirilmesi olduğu böylece üç parçada özerk yönetim zeminine ulaşacak PKK’nın nihai hedefe ulaşma yolunda önemli bir kazanım daha elde edeceği görüşü dile getiriliyor.
Suriye’deki gelişmeler belirsizliği korurken, Ankara’da devlet aklının bu seçenekleri ulusal çıkarlar açısından masaya yatırması ve stratejik bir karar vermesi gerekiyor.