Hükümetin başlattığı açılım sürecinin siyasetin geleceğini belirleyecek önemli faktörlerden biri olacağı belliydi. Atılan ilk adımların yol açtığı gelişmeler, iktidarı sıkıntıya soktu. Özellikle Habur girişinin hükümeti etkilediği açık. En azından o günden bu yana açılım sürecinde frene basıldığını söyleyebiliriz.
İki temel sorun
Açılım süreci boyunca hükümet açısından iki önemli sorun ortaya çıktı: Birincisi PKK-BDP (DTP) çizgisinin süreci Abdullah Öcalan’a kilitlemesi, ikincisi ise iktidarın bu konu nedeniyle yıpranması.
Birinci sorun tüm ağırlığıyla devam ediyor. DTP’nin yerine kurulan BDP, hükümete adres olarak İmralı’yı göstermeye devam ediyor. Emine Ayna, Abdullah Öcalan’a siyaset hakkı tanınmadan, sorunun çözülmeyeceğini bir kez daha ifade etti.
Hemen arkasından Öcalan’ın avukatlarıyla yaptığı görüşmeyi aktaran Fırat Haber Ajansı’nın haberi geldi. Öcalan, “Ben konuşmazsam kan gövdeyi götürür. Benim rol almam isteniyorsa bu koşulların değiştirilmesi gerekiyor. Bu esaret koşullarında ben bir şey yapamam.”
Bu ifadeler gösteriyor ki, açılım sürecinin PKK-BDP cephesi, işi “Öcalan’ın durumu”na kilitlemeye devam edecekler. Buradaki mesaj açıktır: İmralı-PKK-BDP, “Öcalan serbest bırakılmalı, en azından ev gözetimine çıkarılmalıdır” talebinde ısrar edeceklerdir. Bu talebin arkasını ise tehditle güçlendirmeye çalıştıkları da artık ortadadır.
Diyalog konusu
PKK-BDP sözcüleri, sürekli olarak hükümete “Öcalan’ı muhatap alın” diyor, Öcalan da sürekli olarak, “Benim doğrudan muhatap alınmam şart değil, işte Sönmez Köksal da söylüyor, diyaloğun bin bir türlü yolu var” diyerek aynı mesajı veriyor. Sanki doğrudan veya dolaylı olarak muhatap alınmadıkları gibi bir izlenim yaratıyorlar.
Oysa açılım süreci dikkatle incelenirse doğrudan veya dolaylı bir diyaloğun zaten var olduğu görülebilir. Böyle bir temas olmasa, PKK’lıların Habur’a gelmeleri nasıl izah edilir? Bu gelişlerin, Habur’da kurulan seyyar mahkemenin ve bu mahkemenin, “ileride 221. maddeden yararlanma ihtimallerine binaen” bu kişileri serbest bırakması nasıl açıklanır?
Keza, Öcalan’ın koşullarına özen gösterilmediği söylenebilir mi? “Yerim 0.17 metrekare daraldı” şikâyetinin Adalet Bakanlığı’nca süratle yanıtlanması; “Penceremde sineklik var, eskisinden dar” şikâyeti üzerine sinekliğin hemen çıkarılması, pencerenin iyileştirilmesi gibi hızlı adımlar, Türkiye’de başka hangi mahkûm için yapılmıştır acaba?
Atılacak adımlar
İkinci soruna gelince, iktidar bu konuda yoğurdu üfleyerek yemek konumundadır. Habur girişinden bu yana yaşanılan süreç, hükümetin bu adımların siyasi faturası üzerinde daha fazla düşünmeye başladığını gösteriyor.
Meclis’e sevk edileceği açıklanan yasa tasarıları, İmralı-PKK-BDP cephesini tatmin edecek düzenlemeler değil. Yapılacağı açıklanan yargı reformunun özünü PKK-BDP’nin beklediği nitelikte açılımlar değil, yargı reformu çerçevesinde, HSYK’nın, Anayasa Mahkemesi’nin ve belki askeri yargının yeniden düzenlenmesi oluşturacak gibi görünüyor. İnsan Hakları İzleme Komitesi, güvenlik müsteşarlığı gibi konular ise PKK ve BDP’nin öncelikli konuları değil.
Bu arada yer yer baş gösteren saldırılar, çatışmalar ise ufukta çok daha büyük sorunların göründüğüne işaret ediyor.
Açılımın seyri çok daha nazik bir aşamaya geçmiş durumda.