Türkiye, Avrupa Birliği (AB) üyeliği konusunda müzakere eden konumda.
Bu yolda ilk önemli adım 1999 yılında Başbakan Bülent Ecevit zamanında atıldı. Bu adım atılırken, Ecevit’in koyduğu tek rezerv Kıbrıs sorununun bir koşul olarak Türkiye’nin önüne getirilmemesiydi.
AB, Ecevit’in koyduğu bu rezervi kabul etmiş ve AB yolu böyle açılmıştı.
Ecevit sonrasındaki Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’ın başbakanlıkları döneminde bu yolda çok hızlı adımlar atıldı ve Türkiye “müzakere” aşamasına geldi.
“Müzakere” aşamasına gelinmesi sırasında ise AB sözünü tutmadı ve Kıbrıs konusunu koşul olarak Türkiye’nin önüne koydu. Türk tarafı bunu da kabul etti. Annan Planı’na Türk tarafı evet, Rum tarafı hayır demesine karşın AB, Güney Kıbrıs’ı tam üyeliğe kabul etti. Rum tarafı ödüllendirildi Türk tarafı cezalandırıldı. Ancak bu yolla AB, Türkiye’ye müzakere yolunda ilerleme imkanı verdi.
Başlangıçta fasıllar açıldı ve hızla geçildi. Ancak son 3 yıldır bu konuda ciddi bir duraksama var.
O kadar ki, Almanya Başbakanı Merkel, Türkiye’nin AB üyesi olmasını istemediklerini resmen ilân etti. Zaten AB’nin bu konuda isteksiz olduğu, Merkel-Sarkozy ikilisi tarafından birçok kez duyurulmuştu. Sonuçta Türkiye’ye bakış “imtiyazlı ortaklık”tan, “dış politika ve askeri konularda işbirliği yapılacak ülke” konumuna kadar geriletildi.
Türkiye’nin hakkı
Bu ortamda Türkiye’nin yapması gereken, haklarını ısrarla talep etmeye devam etmektir.
Fasılların açılması için bütün ağırlığını koyarak, sürecin ilerlemesi yolunda gayret göstermekten vazgeçmemelidir.
Türkiye’nin AB üyeliği Almanya-Fransa ikilisinin bir lütfedecekleri veya istedikleri düzeye indirecekleri bir konu değil, Ankara’nın hakkıdır. Gerek demokratik gerek ekonomik ölçüler bakımından Türkiye’ye kıyaslanmayacak kadar geri durumdaki ülkeleri üyeliğe alan AB’nin koşulları yerine getiren Türkiye’ye ayak sürümesi, “siz bizi istemiyorsanız, biz sizi hiç istemiyoruz” tutumuyla karşılanacak ve kabullenilecek bir durum değildir. Türkiye hakkını aramaktan vazgeçmeyeceğini dünyaya ilân etmelidir.
Ciddiye alınmalı
Merkel’in ortaya koyduğu tavır Ankara tarafından ayak üstü laf yetiştirilerek değil, ciddiye alınıp, resmi ve sert tepki gösterilmesi gereken bir durumdur.
Almanya Başbakanı’nın, Türkiye’yi neden üye olarak istemediklerini Türkiye ile AB arasında imzalamış anlaşmaları esas alarak hukuki gerekçelerle ortaya koyması gerekir. Merkel, bu tür gerekçeler ortaya koymamıştır. Türkiye’nin hangi ödevini yerine getirmediğini açıklamak zorundadır.
Türkiye, hakkı olan AB üyeliği hedefinden vazgeçmemelidir.
Türkiye’yi diğer bölge ülkelerinden ayıran en önemli özellik AB yolunda aldığı mesafedir.
Türkiye demokratik ve ekonomik olarak gelişecekse bu yolda ilerleyerek gelişecektir, vazgeçerek değil.