İnsanın genç arkadaşları olması güzel bi şey be!
Arife gününden bir gün önceydi. Genç arkadaşım Kutlu Özemrak aradı, “Abi Sakız’a gidiyorum, bi giriş çıkış yapacağım, hadi sen de gel” dedi. Düşünmeden “Olur” deyiverdim. Sakız’daki acente sahibi dostum Deniz Uyanmaz dostumu aradım hemen biletimi aldım. Sonra birden Euro’nun 17 lira olduğu geldi aklıma, biraz içim burkuldu ama olsun yine de heyecanımı kaybetmedim. Özledim çünkü oradaki dostları, Sakız’ın havasını, sakin sokaklarında gezmeyi.
Sabah saat 9.30’da kalkıyor teknemiz. En az bir saat önce orada olunması gerekiyor normalde ama ben her zamanki gibi geç kaldım. Son dakikada yetiştim tekneye. Sağolsun Kutlu da benim gibi gevşek ruhlu olduğundan çok dert etmeden attık kendimizi tekneye.
Hemen söyleyeyim, bu yıl Yunan Adaları’nda kapı vizesi yok. Duyduğuma göre vize sürelerini de biraz kısa tutuyorlarmış. Gerçi kapı vizesi olsa da bence siz normal vize alın çünkü aynı parayı ödüyorsunuz.
Keyifli ve bol rüzgarlı, yarım saatlik bir yolculuktan sonra işte Sakız’dayız. Üç yılın ardından gözümüz bir değişiklik arıyor ama pek öyle yeni bir şey çarpmıyor gözümüze. Sadece son gidişimizde limanda Suriyeli kaçak göçmenler için kurulan kamp alanı kalkmış o kadar.
Süpermarket seviyoruz
Hava çok sıcak! Kutlu’yla önce sahilde bir kafeye oturuyoruz. Oturur oturmaz buz gibi suyumuz geliyor masaya. Şöyle bi soluklandıktan sonra birer soğuk frape söyleyip gözlerimiz denizde, aklımız yemede, içmede, gezmede yudumluyoruz kahvelerimizi. Zamanımız kısıtlı olduğundan hızlandırılmış bir ada turu yapacağız. Daha çok şehir merkezi ve yakınlarında bir yerlere gideceğiz.
Kutlu, “Abi şöyle bir çarşıyı dolaşalım sonra Karfas taraflarına gidelim” diyor. Hızlıca bir çarşı turunun ardından, gezmeyi en sevdiğimiz yere gidiyoruz. Bir süpermarkete! Yurtdışına gittiğimizde süpermarket gezmeyi çok seviyoruz ikimiz de. Reyonları tek tek inceliyoruz. Dönüşte alacağımız ürünleri seçiyoruz. Nedense en çok peynir ve şarküteri ürünlerinde oyalanıyoruz. Evet, ülkemizde de var her şey, yapılıyor ama bazı ürünler yapılış tekniğinden ötürü daha farklı.
Zaman kısıtlı olunca çok daha hızlı akıyor. Hemen bir taksiye binip, adanın güney tarafındaki Karfas bölgesine doğru yola çıkıyoruz. On dakikalık bir yolculuktan sonra denize sıfır bir restorana oturuyoruz. Restoranın hemen önünden denize girebiliyorsunuz, üstelik şezlong, şemsiye ücreti ödemeden, ki adanın hiçbir yerinde bunlar için bir ödeme söz konusu değil. Dedim ya zaman kısıtlı, içecek, Greek salata, sosis ve kızarmış patates siparişimizi veriyoruz hemen. Aslında niyetimiz önce denize girip sonra bir şeyler atıştırmaktı ama hava öyle sıcak ki, vazgeçiyoruz denizden.
Bornovalı Rena Teyze
Uzunca bir süre hem sohbet ediyoruz hem de iyot kokusunu ciğerlerimize çekiyoruz. Saat 17.30’da kalkıyor teknemiz. Tekrar geç kalmamak için biraz erken kalkıyoruz restorandan. Yine bir taksiyle dönüyoruz şehir merkezine. Size tavsiyem eğer 2 ve daha fazla kişiyseniz bir araç kiralayın. Limanın hemen girişinde turizm acenteleri var. Günübirlik bir ziyarette hem daha fazla yer gezebilirsiniz hem de daha ucuza mal edebilirsiniz gezinizi.
Şehir merkezine döner dönmez öncesinde belirlediğimiz ürünlerimizi alıyoruz. Son olarak adanın güleç yüzlerinden reçelci Rena Teyzemizi ziyaret ediyoruz. Rena’nın ailesi İzmir Bornovalı. Eskiden fırıncılık yaparlarmış Bornova’da. Mübadele sonrası yerleşmişler adaya. Güleç yüzlü, misafirperver biri Rena. Türkçe karşılayıp, Türkçe uğurluyor misafirlerini. Sakız, fıstık ve mandalina reçellerini özellikle tavsiye ederim. Benim favorim fıstık reçeli.
Ve memlekete dönüş zamanı. Saat 17.30’da kalkan teknemiz yarım saat sonra Çeşme limanına yanaşıyor. Güzel ama biraz maliyetli bir gezi olsa da iyi geliyor Kutlu’yla ikimize. Sakızın sakin sokaklarında yürümek, eski dostları görmek iyi geliyor.
Kimbilir ne zaman gideriz bi daha Sakız’a, eğer bir fırsatınız olursa bi gidin, görün derim.
Kalın sağlıcakla…