Çünkü, aylardır girmeyi hayal ettiğiniz beklediğiniz denize giremeyebilirsiniz.
Hayalini kurduğunuz kamp köftelerinizi yiyemeyebilirsiniz, hatta kursağınızda kalabilir.
Dahası, iki satır kafa dinlemeyi düşlerken, hayalleriniz suya düşebilir.
Eğer yaşınız benim gibi 50’lerdeyse bi an kendinizi, Zeki Alasya, Metin Akpınar’ın “Yasaklar” müzikalinin tam ortasında bulabilirsiniz.
Geçen hafta yakın dostlarım Seçkin ve Nevzat abiler, bi de benim kampsever oğlum Efe kamp yapmaya gittik.
Aylardır bu günlerin hayalini kuruyorduk.
Yakın bi yere, Karaburun’a gitmeye karar verdik.
Sıklıkla gideriz bu şirin beldemize.
Mutlu mesut çıktık yola.
Yeni yapılan yoldan aheste, aheste giderken bi anda gözümüze şahane bir koy çarptı.
Hemen durup, araçla inip inemeyeceğimize baktık, inilebilirdi ve hızlıca karar verip sürdük arabaları bu cennet koya.
Biz aşağıya vardığımızda koydaki günübirlikçiler yavaş yavaş toparlanmış gidiyordu.
Saat akşam altı sularında masamızı hazırlayıp yemeğe oturduk.
Aradan yarım saat geçti geçmedi kabus başladı!
Yanımıza gelen Saip Köyü Muhtarı hanımefendi önce, “Hoşgeldiniz” dedi.
Sonra da “Burada kamp yapamazsınız, yasak” diye ekledi!
İşte “Yasaklar Müzikali” tam burada başladı.
Biz durumu anlamaya çalıştıkça, durumumuzu anlattıkça önümüze çıkan tek kelime “yasak” oldu.
“Neden?” diye sorduk.
Pandemi kurulunun bazı koylarda kamp yapılmasını yasakladığını, Saip koyununda bunlardan biri olduğunu söyledi.
Anlamadığımız şuydu, bu kurul gündüz 200-300 kişiye birlikte denize girin diyor, fakat akşam aynı gruptan 4 kişiye ve üstelikte bu koyda kurulacak toplam 3 adet çadıra yasak diyordu.
Konuya dair önümüze ne bir evrak geldi, ne de benim konuştuğum insanlardan böyle bir yasakla ilgili bilgi alabildim.
Tuvalet yok!
Tüm bu konuşmaların sonundan biz nezaketle burada kalacağımızı söylediğimizde, muhtar hanım bu sefer de “Tuvalet yok” dedi.
Hijyen açısından uygun değilmiş.
Sanki memleketin tüm sahillerinde beş yıldızlı tuvalet varmış gibi.
Yahu bırakın tuvaleti doğru dürüst soyunma kabini yok, soyunma kabini!
Sanki gündüz günübirlik gelen insanlar bütün gün çoluğuna çocuğuna, “Aman yavrum evde yaparsın” diyormuş da bünye dinliyormuş gibi…
Doğru tuvalet yok, haklı hanımefendi fakat biz doğayla bütün olmaya gidiyoruz doğaya ve asıl kampçılıkta bu zaten.
Ayrılmayacağımızı gören hanımefendi gitmezsek durumu polise bildireceğini söyledi bize.
Size bişey diyeyim mi; ülkemin en uzak noktalarından birinde askerlik hizmetimi yaptım.
Gece pusuda yatarken hep babamın, “Oğlum biz sizlerin sayesinde rahatız buralarda” dediği aklıma gelirdi.
Ama gelin görün ki, altı üstü bi gece kamp yapmak istedik kendi memleketimizde, hiçbir aksi durum, konuşma, kimseye bir hareket olmamasına rağmen, polis çağıracağını söylüyordu hanımefendi.
Çok gücüme gittiğini söylemek isterim. Kendisine de ilettim bu düşüncemi.
Kaymakamın talimatıymış
Ben bu arada İzmir Büyükşehir ve Karaburun Belediyesi’nden bilgi aldım.
Her ne kadar tatmin edici bir bilgiye ulaşamasam da muhtar hanım bunun Karaburun Kaymakamı’nın talimatı olduğunu iletti bize.
Biraz daha konuştuktan sonra biz bi şekilde anlaştığımızı düşünürken, tepe lambasıyla gecenin karanlığını yararak bir polis otosu geldi koya.
Ve her şey sil baştan.
Yasak!
Yokuşun başında ne bir uyarı ne bir insan var ama yasak!
Biz neredeyse yerleşmişiz olduğumuz yere, tam keyfetmeye başlamışız gecenin bi vakti hoop yassak!
Olacak iş değil!
Gelen iki genç polis memurunun çok nazik, saygılı olduklarını söylemeliyim.
Durumumuzu izah ettik kendilerine, isimlerimizi alıp gittiler.
Aslında sürekli kamp yapan biri olarak bir hata yaptık.
O da en yakın jandarmaya bulunacağımız yeri bildirmemek oldu.
Genelde dağ kampı yaptığımızdan atladık sanıyorum.
İlçenin her yerinde çadır!
Allah aşkına, Karaburun’da muhtelif yerlerde kamp yapmış, hatta önceki hafta da tek başına bir koyda konaklamış biri olarak merak ediyorum sadece, bu koyda mı konaklamak yasak.
Muhtelif noktalarda onlarca çadır kurulurken salgın sadece Saip koyunda mı yayılıyor?
Bu arada Saip koyunda tek kamp çadırı bizimkiydi.
Ayrıca muhtelif nedenlerden böyle bir karar alındıysa, koy girişine “yasak” tabelası neden dikilmiyor?
Akşamın bi saatinde gelip oraya yerleşen insanlara gecenin bi saati “yasak gidin” demek hoş bişey mi?
Turizm dediğimiz şey sadece otele, motele, pansiyona ve restorana gitmek mi?
Kampçılar turist sayılmıyor mu?
Kıyılarımızın belki de yüzde 70’i beach adı altında paralı hizmet veriyor, kalanı da bu ve benzeri şekillerde “yasak” uygulamasına tabi.
Peki, insanlar nereden denize girecek, çoluk çombalağı ile nasıl eğlenecek?
Neyse dostlar, demem o ki, Karaburun’da kamp yapacaksanız iki kere düşünün.
Son olarak diyeceğim o ki, keşke o polis arkadaşlar gecenin ikisinde, sabahın beşinde gelselerdi kampımıza, kampçılar güvende mi, keyiflerini kaçıran bişey var mı, diye baksalardı.
Polis otosunun tepe lambasını gördüğümüzde tedirginlik değil de, “güven” hissiyle dolsaydı içimiz!
Keşke hanımefendi bize “Hoşgeldiniz” ile başladığı cümlesini, “Güle güle, yine gelin” diye bitirebilseydi...
Keşke!