Üç aydır memleketi dolanıyorum. Bir televizyon kanalı için program çekiyoruz. Bu vesile ile binlerce kilometre yol yaptık. Yüzlerce insanla tanıştık. Memleketin farklı lezzetlerini yerinde tatma şansımız oldu. Geçen hafta başında Trabzon ve Akçaabat’ta idi çekimlerimiz. İki köfteciyi çektik. Trabzon’a daha önce hiç gitmemiştim. Hoş bunu da gittik saymıyorum, çünkü iki gün boyunca çekimini yaptığımız dükkanlardan burnumuzu çıkaramadık dışarı.
Yeri gelmişken söyleyeyim. Vallahi benim bu TV, sinema işi yapan insanlara saygım 10 kat daha arttı! Çünkü gerçekten “ağır” bir iş yapıyorlar. Bizzat deneyimledim bunu. Örneğin son seyahatim pazartesi saat 19.00’da başladı. Önce İstanbul, sonra sabah 04.00’te Trabzon uçağına gidiş. Sabah saat 7.30 Trabzon, iki gün hararetli çalışma, ki her sabah saat 06.00 kalkış, 07.30 mesai başlangıcı! Ama tüm bu yorgunluğun sonunda “güzel iş” çıktı düşüncesi hepimizin yorgunluğunu alan, ertesi güne yeniden enerjiyle başlamamıza vesile. Anlattığım gibi 07.30’da Trabzon’a geldik. Uzuun bir sahile ve tepelere kurulmuş Trabzon. Mizacı sert ama kendiyle barışık, eğlenceli insanların şehri...
Bir iki anons çektikten sonra hızla çekim mekanımız Köfteci Ali Usta’nın dükkanına geliyoruz. Yukarıda da sözünü ettiğim gibi, neşeli, kendiyle barışık, gök gözlü, tatlı dilli bi insan karşılıyor bizi. Daha merhaba derken içiniz ısınıyor ustaya. Hızlıca başlıyoruz işimize.
Ayakkabı boyamış
Ali Usta, 1981 yılında bulaşıkçı olarak başlamış işe. O zamanki patronu “Bulaşıkçı ya da garson ol” demiş. O bulaşıkçılığı tercih etmiş. Mutfakta bi şeyler öğrenirim diye düşünmüş.
Mutfağın her bölümünde çalışmış. Askerden sonra önce bir ortakla dükkan açmış, olmamış. Sonra kendi adıyla kurmuş işyerini. Bulaşıkçılığa başlamadan önce de ayakkabı boyacılığı yapmış Ali Usta. O günleri anlatırken “Çok güzel paralar kazanırdım boyacıyken” diyor usta gözleri dolarak...
Akçaabat’ta hemen her köftecide balıkta bulmak mümkün. Ancak usta “Ben köfteciyim, burada balık olmaz” diyor. Ve ekliyor “Benim köftem orijinal Akçaabat köftesi ve hala el emeği ile yapılır” diyor. Ali Usta artık pek ızgaraya geçmiyor. Daha çok abisi Ömer Usta ızgaranın başında.
Ömer abiye “sen mi öğrettin köfteciliği Ali Ustaya” diyecek oluyorum “Hayır ben ondan öğrendim” diyor. Maşallah, fişek gibi Ali Usta. Bi orda bu burada. Oğlu da dükkanda. Ailecek yürütüyorlar işlerini. Köftesine gelince; birlikte yaptığımız, içinde dana döş, dana kol, ekmek, tuz ve sarımsak olan Akçaabat köfteyi yine birlikte pişirip yedik. Genelde kilo ile sipariş ediliyor köfte, porsiyon istenirse 250 gram tartılıyor. Ben sevdim Akçaabat köfteyi. Sarımsak çok yakışmış köfteye. Çok tatlıcı olmamama rağmen sütlacına da bayıldım ustanın.
Bu arada biz yemeğimizi yerken deprem bölgesinden gelen insanlar da geldi dükkana. Dikkatimi çekti, onlardan hesap alınacağı vakit, bizzat Ali Usta ilgileniyordu. Nedenini sordum elbet. Bana “Afet yaşadı insanlar, bi yemek yemişler çok mu?” dedi. Sustum... Ali Ustanın köftesi daha bi lezzetlendi bu sözden sonra damaklarımda...
Ve sonra dedim ki; onlar yaptıklarını denize atsalar da iyi insanları yazmak lazım.