İnsana televizyondan samimiyet geçer mi? Bence evet! Lütfen bi yanlışım varsa düzeltin. Bugüne kadar televizyon dünyasından iki insan girdi evlerimize. Hiç koşulsuz kabul ettik onları. Biri Beyaz, Beyazıt Öztürk, diğeriyse bir İtalyan, Danilo Zanna. Televizyonda onları izlerken içtiğimiz çayları sanki birlikte içiyormuşçasına yudumladık hep birlikte. Yolda bi yerde gördüğümüzde hiç çekinmeden gittik yanlarına. Sanki daha dün akşam aynı sofrayı paylaşmışız gibi samimi davrandık kendilerine. Onlar da büyük teveccüh gösterdiler, televizyonda gösterdikleri samimiyeti, “büyük bir sabırla” gerçek yaşamlarında da sürdürdüler ve sürdürmeye de devam ediyorlar. Sabırla diyorum çünkü hiç kolay bir iş değil kendi gerçek yaşamının içine giren tanımadığın insanlara tahammül göstermek!
Pazar günü İzmir İstinye Park AVM’deydim bir gurup arkadaşımla. Şef Danilo Zanna’nın Filo D’olio adlı restoranına konuk olduk. Aslında uzun uzun sohbet ederiz, İtalyan ve Türk Mutfağını konuşuruz diye düşünüyordum. Ancak olmadı, en azında benim düşündüğüm kadar sohbet edemedik. Çünkü Danilo o kadar yoğundu ki, kaba tabirle başını kaşıyacak vakti yoktu. Masaları tek tek ziyaret ediyor, isteyen herkesle fotoğraf çektiriyor, eğer uygunsa misafirleriyle biraz oturup sohbet ediyor. Sadece müşterileriyle mi, dışarıdan yanına gelen insanları da geri çevirmiyor, onlarla da samimiyetle ilgileniyor.
Hele minik hayranlarını hiç kırmıyor, onlarla olan iletişimi görülmeye değer. Biz bu şahane seremoniyi izlerken masamıza restoranın çok özel kahvaltılıkları geliyor.
128 kat kruvasan
Keyifli sohbetimize çok geçmeden Danilo da katılıyor. Onun masaya gelmesiyle aynı anda tekerlek biçiminde hazırlanmış kruvasanlar da yerini alıyor soframızda. Ve Danilo o kendine has Türkçesiyle başlıyor anlatmaya; “Üç gün sürüyor bu kruvasanları hazırlamak abicim. Tereyağı Fransa’dan geliyor. Önce hamur yapılıyor, mayalandıktan sonra bir gece dinleniyor abiciim. Sonra tereyağı merdaneyle hamura yavaş yavaş yediriliyor. Bu yapılırken katlanıyor da hamur. Sonra katlama işlemi başlıyor. Kat kat katlanıyor hamur. Sonra rulo yapılıyor. Kesiliyor ve taze taze sunuyoruz sizlere abiciim.”
Keyifle, tebessümle, hiç sıkılmadan anlatıyor şef. “Peki gerçekten 128 kat mı kruvasanınız Danilo?” Gülerek “Bence daha fazladır ama biz o kadar katlamada 128 hesapladık” deyince basıyoruz kahkahayı. Bu sırada balerin kıyafetli bir minik geliyor yanımıza. Fotoğraf çektirmek istiyor. “Kim çekecek fotoğrafımızı?” diye sorunca, Danilo, “Ben tabii ki! Hadi gel selfi yapalım” diyor ve bi sürü fotoğraf çekiyor. Ve sonra yine dönüp, kaldığı yerden yemeklerini anlatmayı sürdürüyor. Son olarak tiramisu geliyor masamıza. Nasıl yapıldığını, yapılması gerektiğini, anlattığı tatlı kadar tatlı anlatıyor.
Ne diyorum her zaman, “Ben lezzetin muhabbetini seviyorum” ki ikisi bir arada olursa yediğimiz her şey güzelleşiyor. Eyvallah Danilo, eyvallah mahallemizin çocuğu...