Yolda olmayı sevenler, kafasına göre tatil hayali kuranlar “Karavanda Yaz”da buluşacak. Fedo’nun karavanında size de yer var.
Bugün Türkiye’de 100 binin üzerinde karavan var. Ve bu sayı her gün artıyor. Ben aileye yeni katıldım. Fedai ben, Fedo. Bazen Fedon da oluyorum. Oğlum Efe, eşim Ebru öyle söylüyor. Karavan hep hayalimdi. Mali açıdan hazır olmak gerekiyor bu hayal için. Ancak eğer evliyseniz eşinizin de onay vermesi şart! Hani bir film var ya “Kadın İsterse” diye, hah işte bir de onun “Kadın istemezse” versiyonu var: Demem o ki, karavan, kamp işi gönlünüzden geçiyorsa ucundan kıyısından onu bu işe mutlaka ortak edin. İçinde kamp, karavan geçen her şey olacak burada. Yaşadıklarımı yazacağım. Öyle çok bildiğimden değil tabii! Gittiğim yerleri, nerede ne yenir ne yapılır onları anlatacağım. Karavan komşuluklarını, teknik bazı bilgiyi, kamp alanlarını, yol hallerini aktaracağım. Bazen de karavan sofralarına getireceğiz muhabbetimizi. Karavancıların sıkıntıları da dile gelecek.
Bindik bi alamete...
Kamp hayatına yabancı değilim ama karavan tecrübem hiç yoktu! Bundan 5-6 yıl önce bir Salda Gölü kampında yaşlı bir çift de bizimleydi. Bir transporteri ergonomik bir şekle sokmuşlar. Kolay dağılıyor, kolay toplanıyor. Sonrasında ben de bir transporter aldım ama ilk kuralı atlamışım. Eşini ikna et! Bir süreliğine vazgeçtim bu sevdadan ve ikna sürecini devam ettirdim. Sonunda başardım! Vee şu anda ilk karavan yolculuğumuz başladı. İstikamet Kaş. (Ben İzmirliyim, haliyle tüm yolculuklar İzmir’den başlayacak.) Aracımız Fiat Ducato 2010 model. Tüm bakımları yapıldı ki özellikle frenler bir karavan için en önemli bölüm. İki gün sürdü yerleşmemiz. 23 Haziran’da çıktık yola.
Aydın Çine’ye yaklaşıyoruz. Muğla, Marmaris tarafına giderken her zaman mola verdiğimiz Çine Arıcıoğlu Börek Evi’nin börekleri burnumuzda tütüyor. 40 yıllık “302” şoförleri gibi ağır ağır yanaştırıyorum karavanı dükkânın önüne. Kollarım ahtapot gibi kaskatı olmuş stresten. Neyse ki çıtır çıtır börek ve yanında çay iyi geliyor gerginliğime. Oyalanmadan yola çıkıyoruz. Önümüzde Muğla var. Daha da önemlisi Sakar Geçidi! Önemli, çünkü hem çok viraj var hem de eğim son derece dik.
Gerginliğimin eşim Ebru farkında ve beni rahatlatmaya çalışıyor. En büyük neşe kaynağımızsa oğlumuz Efe. Çok mutlu bu yolculuktan.
Kaş yolu, benim gibi ilk defa büyük bir araç kullananlar için çok dikkatli gidilmesi gereken bir yol. Yol üzerindeki Kaputaş. Plajı dünyanın sayılı güzelliklerinden biri. Bu mevsimde Kaputaş’ta bir karavanla durmak problem. Çünkü çok kalabalık! Durmadan yola devam! Kaş girişinde bir kamp alanı var ücretli. Ama biz merkezdeki limana gidiyoruz. Seço ve Nevzat karavanlarıyla bizi orada bekliyor. Yazları otoparka dönen limanda konaklanabiliyor. Akşamları teknelerin bağlandığı yere küçük masanızı kurabilirsiniz. Biz öyle yaptık. Konaklamanızı dilerseniz Kaş’ı tepeden gören bir park alanında da yapabilirsiniz. Biz ilk gece otoparkta konakladık. Kahvaltıdan sonra Üçağız Kekova’ya doğru yola çıktık. Mesafe çok uzun değil ama bu yollar da çok virajlı ve yokuş.
Tersane Koyu’ndayız
Araçlarımızı Üçağız köyü girişinde bir park alanına bırakıp Nevzat abinin eski bir dostuna ait balıkçı teknesiyle hem batık şehri görmek hem de denize girmek için açılıyoruz. Pancar motorun tak tak tak sesi ve denizin hışırtısı melodi gibi geliyor kulaklarımıza. İşte Tersane Koyu’ndayız! Deniz, mavinin, yeşilin en güzel haliyle kucaklıyor bizi. Batık şehrin muhteşem görüntüsü eşliğinde yol gerginliğini atıyoruz üzerimizden.
Eşsiz mavilikleri yararak ilerleyen teknemizle Balkan Savaşı sırasında Hamidiye Kruvazörü’nü bağrında saklayan koyu ziyaret ediyoruz. Ve Kaleköy! Denize uzanan ahşap iskeleler, mavi mavi süslenmiş restoranlar, muhteşem kale, taş evler... Doğanın göbeğinde, denize uzanmış bir el gibi duran Kaleköy’de hiçbir şey yapmamak için mola veriyoruz. Aynı masanın çevresinde susuyoruz hep beraber. Sadece buz gibi içeceklerin höpürtüsü geliyor kulaklara. Sessizliğin, deniz kokusunun tadını çıkarıyoruz. Burası o kadar güzel ki, şöyle bir gezelim bile demiyor kimse. Tarihin tam ortasında denize giriyor, çıkıyor ve tekrar susuyoruz.
Nerede konaklayacağımızı konuşurken Mehmet, “Kaleköy’ün tam arkasında bir gemi çekek yeri var, denize sıfır ve güvenli. Oraya gidin” diyor. Aklımıza yatıyor. Limana geldiğimizde hanımlar hemen bir tezgâha yöneliyor. Mavilere bürünmüş, Buldan bezinden yapılmış şahane gömlekler, elbiseler göz alıyor. Gemi çekek yeri Kaleköy’ün tam arkasında. Birkaç ev ve pansiyon var burada. Tam da doğanın göbeği demek mümkün. Karavanlarımızı yerleştirip elimizde ne varsa hızlıca kuruyoruz masamızı. Güneş batıyor. Ertesi gün yine yollardayız. Evimiz sırtımızda, bindik bir alamete, gidiyoruz güzelliklere...
İstikamet Kaş
Kaş yolunda manzara şahane ama siz manzarayı değil yolu takip edin dikkatle. Yol üzerinde irili ufaklı koylar var. En güzeli de Kaputaş. Açık denize bakmasından biraz tehlikeli.
Günbatımı sofrası
Günbatımı soframız hazırlanıyor. Sofranın baş mezesi taze fasulye kavurması. Altında sarımsaklı süzme yoğurt, üzerinde sızma zeytinyağı eşlikçisiyse gün batımı...