Köfte benim kırmızı çizgim! Artık durumum ifşa oldu, köfteye olan aşkımı bilmeyen kalmadı.
Trenle, otobüsle, kendi aracımla sık sık Akhisar’a sırf köfte yemeye gittiğimi de biliyor herkes. Ama bence bilinmeyen bi şey var. Ya da çok bilinmeyen bi şey diyelim. O da Akhisar’ın tam bir gastronomi şehri olduğu. En azından bana göre öyle.
Önceki hafta Akhisar’daydım yine. Bir köfte macerası için iki köfteciyi ziyaret ettim. Biri, Dayıoğlu Kasabı Muhtar’ın yeri, diğeriyse Can Köfte. Dayıoğlu’nun kasap köftesinin benim hayatımda çok özel bir yeri var. Onu hiçbir köfteyle kıyas etmem.
Ancak Can Köfte, Ali Osman Garipcan’ın köftesi de kalbimin en müstesna yerinde tahtına oturdu desem yalan olmaz.
Daha önceden de gitmişliğim var Can Köfte’ye ama bu kez Ali Osman abiyle köftenin yapılışından, müşterinin önüne gidene kadar, neredeyse bir tam gün birlikte olduk.
“Titiz...”
1980 yılında Ali Osman Garipcan tarafından kurulmuş Can Köfte. Ondan öncesinde köftecilik bilgisi sadece Akhisar’da yediği köfteler ve yakın çevresindeki esnaflarla sınırlıymış ustanın.
Askerden sonra başlamış köfteciliğe. O da, ille köfteci olayım diye değil, köftecilerden birinin isteği ile yanında çalışmaya başlamış. Ustası “Çalışkan çocuk, becerir bu işi” diye istemiş kendisini. Dükkanı daha sonra açmış.
Ali Osman abi ile görüşmek üzere sözleşirken, telefonda bana, “Fedai sen benim kaç yaşında olduğumu biliyor musun?” diye sordu. Çünkü konuşurken 80’li yıllarda kurulmuş Can Köfte, gibi bir laf ettiğimden, sanki babadan, dededen bir dükkanmış gibi anlamış olacak ki, bu soruyu sordu bana. Haksız da değil açıkçası.
Yaşını öğrendiğime anladım Can Köfte’yi Ali Osman Garipcan’ın kurduğunu. Sözlerimin başında dediğim gibi, kalbimin en müstesna yerinde tahtına oturdu bu köfte. Çünkü kasaptan tezgaha kadar olan süreci bizzat yerinde görme şansım oldu. Ali Osman abiyle tanışmadan önce birkaç kişiyle konuşmuştum “titizdir” usta demişlerdi. Ama usta bizzat kendisi “Titiz değil kıl derler bana” deyince çok şaşırdım.
“Neden abi?” deyince “Köfteyi herkes yapabilir, önemli olan iyi ettir. Ben bu konuda çok hassasım. Eğer istediğim malzeme, istediğim et gelmezse kasaptan tereddütsüz iade ederim! İşte bu yüzden kıl derler bana...”
Böyle kıllığa can kurban vallahi. Helal olsun Ali Osman abi... Ayrıca köfte yapılışında da bu kıllığını sürdürüyor usta. Köfte imalathanesini gezerken en dikkat çekici durum etin kıyma yapılma anıydı benim için. Çünkü soğanla et kıyılırken, kıyma makinesinin üzerindeki bir helezonlu hortum dikkatimi çekti. Kıyma çekildikçe bu hortumun içinde sosis hibi doluyordu.
Nedir Ali Osman abi bu, dediğimde “Etin içindeki sinirleri ayırıyor bu makine” yanıtını aldım. O zaman anladım köftenin helva gibi asla dişe takılmadan yenme nedenini. Gün boyu dükkandaydım. Bu süre boyunca sürekli izledim Ali Osman abiyi. Hiç boş durmuyor. Kah müşterileri karşılıyor, kah paket yapıyor, kah dükkanın önünü süpürüyor.
Bazen bi bakıyorsunuz kendisinden yaşça büyük bi amcanın elini öpüyor, sohbet ediyor. Bi bakıyorsunuz bu sefer yan dükkanlardan gelmiş esnaflarla muhabbet ediyor.
Maşallah o yaşına rağmen fişek gibi, her yere yetiyor. “Sağ, hoş oldukça yapacağım bu işi ama şu ara sıra artık çocuklar yürütüyor dükkanı” dese de o hep işinin başında.
Köftesi mi nasıl? Bana göre şu anda Akhisar’da en güzel Akhisar köftesi yapan yerlerden biri. Ne dediğimi daha iyi anlamanın en kolay yolu bu güzel köfteyi yerinde yemek.
Nereden mi biliyorum? Çünkü ben bir köfte aşığıyım. Hem güzel köfteyi hem de muhabbeti olan köfteyi arar bulurum. Bu haftadan tezi yok, atlayın arabanıza, İzmir’deyseniz binin bi trene, sabah erkenden Akhisar’da olun. Önce bi doğrama paça, sonra da köftenizi yersiniz.
Ali Osman abiye de benden selam götürün...