Geçen hafta pek hareketli geçti benim için. Bayramın 3. günü aniden Bulgaristan’a gitmeye karar verdim. Atladım otobüse, doğru Mastanlı’ya gittim. Çocukluk arkadaşım Sunay’la birlikte, sakin, sessiz ve leziz bi dört gün geçirdik. Kırcaali pazarını, Mastanlı’nın kafelerini, çevre restoranları gezdik. Bol bol köfte, kebapçe yedik. Süt dana, kuzu yedik. Yeşile doyduk, derelere doyduk. Bi sürü ‘keşke’yle başlayan cümle kurduk. “Keşke biz de doğamıza sahip çıksak, keşke bizim de yazları kurumayan derelerimiz olsa, keşke bizde de araçlar yayayı gördüğünde dursa, keşke esnaf daha kibar olsa...”
Tabii bunların hepsi ‘keşke’ dediğimiz yerde kaldı.
İşte dört gün bitti. Yeniden ‘anavatan’a dönüş zamanı. Bayram burada da o kadar yoğun ki, otobüs bileti bulamadık. Ama imdadımıza bir takipçim yetişti ve kendi aracıyla bizi İzmir’e kadar getirdi.
Gerçi yolculuğumuz pek planladığımız gibi geçmedi. Ama olsun, en azından lezzetliydi!
Mastanlı’dan 9.30 gibi yola çıktık. İlk molayı yarım saat sonra Kırcaali pazarında verdik. Ardından ikinci mola bir alışveriş merkezi oldu. E alışveriş insanı yoruyor tabii, üçüncü molayı da ayaküstü bir köftecide verince yola çıkışımız 13.00’ü çoktan geçti.
Ondan sonra Edirne’ye kadar sadece Kapıkule’de durduk. Hızlı ve problemsiz bir geçişten sonra, kendi kendimize bi sürü bahane bulup Edirne ciğeri yemeye karar verdik. Çarşıya, ciğercilerin olduğu meydana geldiğimizde ilk tercihimiz Ciğerci Aydın oldu. Ama öyle uzun bir kuyruk vardı ki, bekleyemedik.
Hemen Edirne’den bir arkadaşımdan aldığım referansla Nusret Usta’ya yöneldik. Onun da ciğeri, ustalığı ve nezaketi gayet hoştu. Bundan sonraki Edirne ziyaretlerimde ille kendisinde de ciğer yiyeceğim.
Hızlıca attığımız çarşı turunun ardından Kavala kurabiyesi ve badem ezmelerimizi de aldıktan sonra düştük yine İzmir yoluna.
Yol boyunca biraz fazla mola verdiğimiz doğrudur. Çünkü, güzel yemeğe durduk, güzel manzaraya durduk, güzel çaya durduk, güzel çorbaya durduk. Durduk da durduk anlayacağınız.
Fakat gece yarısı bi çorbacıda durduk ki, anlatmasam olmaz!
Burhaniye yakınlarında, saat gece yarısını çoktan geçmişti. Gün boyu dur kalk, gez toz epey yorulmuşuz.
E malum, yol da acıktırıyor insanı. Üç arkadaş gözümüz yolda, aklımız midemizde fellik fellik çorbacı aramaya başladık. İnternetten baktığımız yerlerin hepsi kapalı çıktı.
Son olarak Burhaniye yakınlarında trafik kontrolü yapan polislere sorduk, “Arkadaşlar, buralarda güzel bi çorbacı var mıdır?” diye. Genç memur arkadaş, gayet net ve nazik bir şekilde bi çorbacı tarif etti. Ama adı sanı belli değildi yerin. Neyse, Burhaniye Öğretmenler Mahallesi’nden 500 metre içeride bulduk çorbacıyı. Valla ne yalan diyeyim, hiçbir lezzet beklentim yoktu buradan. Midemize bu saatte sıcak bi şeyler girsin, yeterdi.
Fakat çorbalar önümüze geldiğinde gözlerim yerinden oynadı. O ne güzel bir koku, o ne güzel bir tat arkadaş. Bir yol üstü lokantası için çok fazla güzel bir lezzet duruyordu karşımızda. Birer kelle paçanın ardından birer de işkembe çorbası götürdük üç kişi.
Çorbayı dolduran arkadaşa “Siz mi yapıyorsunuz çorbayı” diyecek oldum, “Hayır, eşim yapıyor çorbaları, biz oğlumla servis ediyoruz” dedi. Beyefendiden, sayın Hale Gönen Hanımefendi’ye teşekkürlerimizi iletmesini rica edip ayrıldık Çorbacı’dan. Çorbalarının tadı gibi dükkânlarının adı da güzel: Çorbacım. Eğer Ayvalık-Çanakkale yolunu kullanırsanız muhakkak uğrayın bu güzel insanlara.
Çorbacım: 0542 412 96 09
‘Hakkıyla’ yapılmış ‘çiğ köfte’ yemeyeli uzun zaman oldu!
İzmir’de hakkıyla yapılan bi çiğ köfte yemeyeli çook uzun zaman oldu. En son, şimdi ismini hatırlayamayacağım, Alsancak’ta Urfalı bir ustanın elinden yemiştim. Sonra o da yaşından ötürü bıraktı işi. Hasret kaldık güzel bi çiğ köfteye. Ama bu hasret Pazartesi günü Şanlı Urfa Ocakbaşı’nda son buldu. İzmir Bahçelievler’de (Üçyol) Şanlı Urfa Ocakbaşı. Spotçuların arasında mütevazı bir dükkân. Sanıyorum, instagramda bi yerde görmüştüm burayı. Güzel kebap yaptıklarından söz ediyordu. Arada çiğ köfteden de bahsedildiğini okuyunca denemeye karar verdim. 11.30 gibi gittim dükkâna, köfte yeni yapılmıştı. Yanında ayranla bi buçuk porsiyon yedim. Çok beğendim. Günde iki defa yapıyorlarmış çiğ köftelerini; bi öğlen, bi de akşam servisinde.
Kebap ve ciğerlerini denemek için zamanım yoktu. Bi dahakine kebaplarını da test edip deneyimimi sizlerle paylaşacağım.
Şanlı Urfa Ocakbaşı’nda hiç kimseyle tanışmadım, o nedenle kime teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Ama çiğ köfteyi kim yaptıysa ellerine sağlık.
Bu hoş, insanları bir araya getiren yemeğin hakkıyla yapılması önemli.
BEN OLSAM
Güzelim çarşıların ‘led’ çirkinliği...
Önceki hafta Manisa’yı gezerken eski belediyenin arkasındaki çarşı ve kuyumculardan aşağıya doğru inerken gördüğüm manzara beni çok üzdü.
Neden mi?
Hemen söyleyeyim.... Nalburlar, küçük lokantalar, Manisa kebapçılarının olduğu bu iki çarşı da çok intizamlı. Minik, şık tabelalarla donatılmış, tertemiz alanlar. Yani bu güzel şehri gezerken “Ne güzel yerler, ne hoş görüntüler” demekten kendinizi alamıyorsunuz. Sanıyorum, bu intizamı da belediye sağlamış. İyi de yapmış.
Aman! O da ne!
Bu güzel görüntünün arasına son dönemin modası, led ışıklı tabelalar serpiştirilmiş! Muhtemelen tabelaları yaptıranlarda müşterinin daha fazla dikkatini çeker düşüncesi hâkim. Fakat, bu durum dikkat çekmekten öte ‘çirkinlik abidesi’ olmuş. Birkaç esnafa sordum, “Neden?” diye. Ortak cevap, “Komşum yaptırınca ben de yaptırdım” oldu.
Ben olsam, bunları yapmazdım. Çünkü, led ekran takıyorsunuz diye gelmiyor size müşteri. Güler yüzlüsünüz, işinizi iyi yapıyorsunuz diye geliyor. Yani iş led ekranda değil, sizde bitiyor. Üstelik de mevcut tabelalar çok daha şık, dikkat çekici.
Ve ben bi yetkili olsam, güzelim yerlerden bu çirkinlik abidelerini bir an önce kaldırtırdım.
Tabii ben olsam...
Güçlerimizi birleştirelim, İzmir küllerinden yeniden doğsun!
İzmir yangını herkesi olduğu gibi beni de derinden yaraladı. Yanan yerlerin birçoğunu bizzat biliyorum. Çünkü, her yıl bu alanlarda mantar avına, doğa yürüyüşlerine katılıyorum. Oradaki güzelliği yaşayan, çok yakından bilenlerdenim.
O nedenle üzüntüm çok ama çok büyük!
Şimdi yaraları sarma zamanı. Tüm ülke olarak ve özellikle İzmirli olarak elimizden geleni yapma zamanı. Görüyorum ki herkes bir şeyler yapıyor, yapmaya çalışıyor.
Tam burada bir önerim, beklentim, dileğim var. Ağaçlandırma için yürüttüğümüz tüm kampanyaları İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin koordinasyonunda yapalım. Güçlerimizi tek noktada birleştirelim... Ve Güzel İzmir ‘küllerinden yeniden doğsun’.