Sanıyorum köfte benim kaderim! Çocukluğuma dair en belirgin anılarımdan biri köfte. Instagram maceramın başlangıç noktası köfte. Bu aralar bir digital platform için hazırladığımız programın ana konusu köfte. Ve son olarak yeni yıla girerken yediğimiz aile yemeğinin baş aktörü yine köfte...
Ee, ben şimdi köfte kaderim demiyeyim de kim desin? Geçen hafta, 2022’nin son haftası sözünü ettiğim köfte programı için Eskişehir’deydim. Program için önceden belirlediğimiz Tatlıdil köftecisine gittik. Google’da çok güzel yorumları olduğunu gördüğüm bu dükkanı çok merak ediyordum. Bir de 1932’den beri sadece kendi adıyla, yani herhangi bir yörenin köftesini yapmadan günümüze kadar nasıl gelmiş merak içindeydim. Sabahın ilk ışıklarıyla Bursa’dan Eskişehir’e yola çıktık. Tabi benim aklımda hep köfteci. Günün ilk ışıklarıyla da girdik Eskişehir’e.
Hızlıca program anonslarımızı çektik. Ve doğru Tatlıdil Köftecisi’nde aldık soluğu. 1932 yılında büyük dede Naif oğlu Salih Tatlıdil ile kurmuş köfteciyi. Önce Akhisar’a yerleşmişler, tutunamamış dede orada soluğu Eskişehir’de almış. Gelir gelmez de köfteciyi açmış. Eskişehir çarşı içinde küçük, bodrum katlı bir dükkan burası. Bir de batar katı var. Dükkandan içeri girer girmez sağ taraf kasa, tam karşısı ızgara, sol taraf da yemek alanı. Kurulduğundan beri ne dükkanın dekorasyonunda ne de köfte sunumlarında öyle belirgin bir değişiklik olmamış. Şu anda 3. kuşak İbrahim Tatlıdil ve 4. kuşak Salih Tatlıdil işin başında. İbrahim abinin torunu da 5. kuşak olarak yetişiyor. Dedim ya dükkan kurulduğundan beri pek değişim geçirmemiş. Sadece dükkan değil, köfte de hiç değişmemiş.
İbrahim abi ile çekim yaparken bize köfteyi tarif etmesini, özel bir formülü olup olmadığını sorduk. Güldü bize, “Hemen vereyim tarifi” dedi. Formül basit, döş eti, tuz ve ekmek. O kadar. Dedim ki, dinlenmeyecek mi köfte? “Sen etin iyisini al, bütün püf noktası o” dedi. Dinlerken aklımdan “Göreceğiz bakalım usta” diye hain düşünceler geçmedi değil... Öğlen servisi başladığında köftenin güzel olduğunu anlamaya başladım. Maşallah dükkan dolup dolup boşalıyordu. Bu bi iki saate biter diye düşünüyordum ama biz çekimlerimizi bitirdiğimiz saat 18.00’de insanlar hala köfte yemeye geliyorlardı. Bi ara İbrahim abiyle, kasanın yanıbaşındaki masada köftelerini tadacak bir fırsat buldum. Malum çekim yaptığımızdan geniş geniş yemek yiyemiyoruz öyle gittiğimiz yerlerde. Dedim ya, köftenin içinde tuz, ekmek, kıyma var ama çok güzel, çok lezzetli yahu!
İbrahim abinin deyimiyle düğme gibi köfteleri. Bana göreyse hap gibi. Kendi yaptıkları şırayla da pek güzel gidiyor. Şaşkınlığımı gizleyemiyorum ve “abi gerçekten bu kadar mı formül” diye soruyorum İbrahim abiye. Gülerek “sevgimizi de katıyoruz” tabii diye yanıtlıyor. Aslında doğru söylüyor. Dükkana ilk adım attığımız dakikadan itibaren izledim İbrahim abiyi, oğlunu, çalışanları. Bi kere çalışanlar kendi aralarında çok eğleniyorlar. Müşterilerle olan diyalogları çok güzel, neşeli, bol sohbetli. Çocukluğundan beri gelenler, kendi çocuğunu, torununu, eşini, kayınvalidesini getirenler var. Tam bir aile işletmesi, hatta kendi içinde bir aile olmuş burası.
“Sevgimizi katıyoruz köfteye” diyor ya İbrahim abi bence bir de lezzete muhabbet katıyorlar. Onun için bu kadar güzel oluyor köfteleri. Biz çok sevdik Eskişehir’i, Tatlıdil köftecisini. Giderseniz selam götürün benden, muhabbete ortak olun, hap gibi götürün köfteleri.
Bi şıra, bi köfte, bi şıra, bi köfte...