Aklımız yerinde değil, bir sağa, bir sola savrulup duruyoruz. Televizyonu açmaya korkar olduk. Güzel haberler hasretiz son günlerde. Ama olacak, güzel günler gelecek, hep birlikte aşacağız bu zorlukları. Derin izler bırakacak yüreklerinizde, asla aklımızdan çıkmayacak çığlıklar, çocuklar ama yaşam sürecek, gülümseyeceğiz önce. Zaman alacak ama kahkahalarımız da olacak! Olmalı da!
Yol bizi nereye götürürse
Böyleyim bu aralar, karışık aklım. Geçen hafta köyüm Çınardibi’nden bu duygularla İzmir’e dönerken bi anda aklımız dağılsın diye uzun zamandır yapmadığımız bi şey yaptık. Sevgili eşim Ebru ve oğlum Efe ile “Yol bizi nereye götürürse” dedik ve kendimizi Ödemiş’te bulduk. Genelde gittiğim yerlerde nereyi gezerim, nerde otururum planlarım. Bu kez hiç plan yapmadan çıktık yola ve vardık Ödemiş’e. Köyden çıkarken iyi kahvaltı yapmamıştık. Daha Ödemiş’e girer girmez “Ne yiyelim?” demeye başladı Ebru. E, tabi onun eşlikçisi Efe de “Acıktım baba” demeye başladı.
Şimdi aklınıza hemen benim köfteyi çok sevmemden ötürü, “Ödemiş köfte” geldi di mi? Öyle ise, yanılıyorsunuz. Aklımıza düşen yemek, Töngül Pide! Türk Dil Kurumu sözlüğüne bakarsak Töngül’ün birçok manası var. Ancak benim en sevdiğim anlamı; Ödemiş yöresine özgü, ince kıyılmış maydanoz ve Ödemiş peyniri ile yapılan bir çeşit pide. Ve bu lezzetin tek durağı 1829 yılından bu yana, tam 130 yıldır aralıksız hizmet veren, dördüncü nesilin işin başında olduğu, Ödemiş Töngül Pide Fırını...
Evler o kadar güzel ki!
Hemen navigasyona “Bizi Tögül Pide fırınına götür” dedik ve takıldık ekrandaki okun peşine. Biraz dolambaçlı bi yoldan götürdü bizi navigasyon ama olsun, iyi oldu. O sayede Ödemiş’in ara sokaklarının ne kadar güzel olduğunu görmüş olduk, ki bir dahaki gelişimiz kesinlikle sadece sokakları gezmek için olacak. Tek katlı, iki katlı evler o kadar güzel ki, bakmaya doyamadık. Sonra, 1856 yılında kurulan ve o tarihten beri aralıksız hizmet veren Arasta Çarşısı gerçekten görülmeye değer. Hem estetik hem de günümüz binalarına göre sağlamlığı tartışılmaz binaları ve bu binalarda hala işlerini sürdüren esnafları mutlaka gidip görmelisiniz. Görünen o ki, günümüz teknolojisi ve ahlak yapısı inşa edilen modern yapılara, atalarımızın eski dönemlerdeki ustalığı, dürüstlüğü kadar yansıyamamış!
Kendi kuralları var!
İşte bu duygularla geçtik ara sokaklardan, binalara bakarken, neredeyse bir deprem bilirkişisi gibi göz gezdirdik. Keşkelerle, inşallahlarla memleketimizin depremle olan imtihanının son bulmasını diledik. Töngül Pide Fırını’na vardığımızda saat üç olmuştu neredeyse. Kapıdan içeriye girdiğimizde de dükkanda kimse yoktu. İçeride telaşlı ama güleç yüzlü bir hanımefendi, bi merhabanın ardından “kaç kişisiniz” diye sordu. Üç, deyince “şanslısınız son üç pidem kaldı” deyip buyur etti bizi. Pidelerin üzerine yerel Ödemiş peyniri rendelerken “video çekebilir miyim” diye sordum. “Hayır” dedi. Şaşırdım! Ama sonra anladım ki, şu anda dükkanın sahibi ve en yaş almış temsilcisi İsmail Töngül sıkılmış bu işlerden. “Masaya gelen pideyi çekebilirsin, bizimlen çekim istemiyoz” dedi kendisi. Sohbet etmek istedim, ona da yanaşmadı.
İsmail amcanın Eşi Sevgi Töngül ablamız her ne kadar ısrar ettiyse de İsmail amca hiç muhabbete yanaşmadı. Olsun varsın, muhabbet olmayıversin ama dilerim büyük dedeleri Mehmet Töngül’den beri süregelen bu özel lezzet sonsuza kadar devam etsin. İsmail amcaya “Bi resim de mi çekilmeyelim yahu” deyince, “Kapının önünde çekiliriz, yalnız şu bizim yazı da çıkıversin” diye geçtik objektifin karşısına. Sevgili hayat arkadaşım Ebru çekti fotoğrafımızı. Teşekkürler Ebrucum ve teşekkürler İsmail amca, Sevgi teyze, çocuklar.
Büyüklerinizden el alıp, bugünlere gelen Töngül geleneğinin sonsuza dek sürmesi dileği ile...