Fatma Tunca, 59 yaşında sosyoloji yüksek lisans öğrencisi. Bu bilgi tek başına sıradışı değilmiş gibi görünebilir. Ancak geçmişe bakıldığında, onun bugüne nasıl geldiği, Türkiye’de kadınların eğitime erişimi ve fırsat eşitliği üzerine düşünmek için önemli bir örnek sunuyor.
Tunca, 17 yaşında evlendirilmiş, 18 yaşında anne olmuş. Hayatını çocuklarını yetiştirmeye adamış. Bu süreçte kendi eğitim hayatını askıya almak zorunda kalmış. Yıllar sonra ortaokul, lise ve üniversiteyi açıköğretim yoluyla tamamlamış. Şimdi ise, geç de olsa, yüksek lisans öğrencisi.
Fatma Hanım’ın hikâyesi kişisel bir başarı hikâyesi gibi görünse de aslında yapısal bir sorunu gösteriyor: Kadınların eğitim hakkının aile içindeki rollerle sistematik biçimde ötelenmesi. Dört kız kardeşin hiçbirinin okutulmaması, sadece erkek kardeşin eğitimine yatırım yapılması bu durumun küçük bir özeti. Kadınların eğitimi söz konusu olduğunda hâlâ ekonomik, kültürel ve toplumsal birçok engel var. Tunca'nın ifadesiyle, “Okumak isteyen birçok kadın ne yapması gerektiğini bilmiyor.”
Fatma Tunca’nın sosyoloji alanını seçmiş olması da dikkat çekici. Çünkü yaşadığı deneyimler sosyolojinin temel meseleleriyle birebir örtüşüyor: toplumsal cinsiyet rolleri, sınıfsal eşitsizlik, aile yapısı, fırsat adaleti. Dolayısıyla akademik tercihinde kişisel tecrübesiyle düşünsel arka planın örtüştüğü görülüyor.
Kuşaklar arası ilişkilere dair yaptığı yorumlar da dikkat çekici. Z kuşağı ile çatışma yaşamadığını, gençleri anlamaya çalıştığını ve aslında her kuşağın kendi koşulları içinde değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor. Bu yaklaşım, eğitim ortamlarında sıklıkla göz ardı edilen yaş çeşitliliği konusuna da kapı aralıyor. "Allah herkese güzel işler yapmayı nasip etsin" diyen Tunca, bütün eğitim hakkı elinden almış kadınlara umut dolu şu mesajı iletiyor:
"Aç, Kardelen’im aç, herkese inat aç! Baharda izin vermediler açmana, sen de karda aç. Dağın en yüksek tepesinde aç ki kimse ulaşamasın. Zamanında açmana izin vermeyenler senden utansın.”