Geçtiğimiz hafta İzmir Ticaret Borsası yönetimiyle Gaziantep, Şanlıurfa ve Mardin’i ziyaret ettik.
Anadolu insanının ne kadar sıcakkanlı ve içten olduğunu bir kez daha gördüm.
O yaklaşımları, sevecen kucaklamaları, insanı senden alıp götürüyor adeta.
***
Ülkemizde yeme içme denilince akla gelen ilk kent Gaziantep...
Ziyaret öncesi bazı arkadaşlarım, “Aman gitmeden bir iki gün önce mideni boşalt. Yoksa sıkıntı yaşarsın” demişti.
Ben de aynen öyle yaptım.
Ama yediklerime dikkat ettim.
Aşırıya kaçmadım.
Burada neler yediğimi anlatacak değilim.
Ama hepsi çok lezzetliydi.
***
Ertesi gün Şanlıurfa’ya hareket ettik.
Peygamberler kentinin merkez nüfusu bir milyona yakın.
Her taraf modern binalarla dolu, tabii gökdelenlerin sayısını hatırlamıyorum.
Burada da ticaret borsası yöneticileriyle yapılan toplantının ardından öğle yemeğine geçtik.
Yine kebap ağırlıklıydı yediklerimiz.
Karnımızı doyurduktan sonra saat 15.00 gibi otobüsle Mardin’e hareket ettik.
***
Yol harika, sağlı sollu her taraf mısır tarlası.
Yaklaşık 2.5 saatlik yolculuğun ardından Kızıltepe’ye geldik.
Nüfusu 247 bin.
Harika bir kent.
Etraf 12-13 katlı modern binalarla dolu.
Ana yollar çift gidiş-geliş, sokak araları ip gibi, hemen hemen hepsi aynı hizada.
Hemen aklıma çarpık kentleşmenin örneğinin yaşandığı İzmir geldi.
Karşılaştırdım.
“Burası mı İzmir, yoksa ikamet ettiğim yer mi Kızıltepe?” diye mırıldandım.
Gerçekten kelimenin tam anlamıyla bu güzide ilçeye bayıldım.
***
Bu bölgeye ilk kez gittiğimden, Kızıltepe ile Mardin’in birleştiğini bilmiyordum.
Gördüklerime bir kez daha şaşırdım.
20 kilometrelik yolculuğun ardından Mardin merkeze giriş yaptık.
Yol kenarındaki tabelada nüfus 169 bin yazıyordu.
Az önce de dediğim gibi, iki kent birleşmiş durumda.
Toplam nüfusu 400 bini geçiyordu.
İzmir’deki varyanta benzer bir yoldan eski Mardin’e tırmanmaya başladık.
Aşağı Mardin, Kızıltepe’deki gibi modern konutlarla süslenmişti!
15-20 katlı binalar dağın zirvesinde muhteşem görünüyordu.
Neyse, eski Mardin’e ulaştık.
***
Tek şeritli dar bir yoldan yavaş yavaş ilerledik.
Sağıma soluma baktım.
Tüm dükkânlar tek tip tabelayla donatılmıştı.
Kepenkler bile aynı şekil ve renkteydi.
O camiler, minareler, kale, merdivenler, rengârenk ışıklarla donatılmıştı.
Gördüğüm manzara karşısında adeta küçük dilimi yutacaktım.
***
Genç müzisyenler merdivenlerde sıralanmış; birkaçı saz, birkaçı gitar çalıyor.
Sesi yanık gençler türkü söylüyordu.
Etrafa toplanan turistler de ellerinde telefonlarla bu güzel anı kaydediyordu.
Kendimi bir anda İzmir’in Kıbrıs Şehitleri Caddesi ile Karşıyaka Çarşısı’nda hissettim.
Bu iki çarşıda da gençler şarkı söyler.
Önlerine açtıkları enstrüman kutusuna da para atılmasını beklerler.
Her şey İzmir’le aynıydı.
Mardin’i anlatırlardı da bu kadar güzel olduğu hiç aklıma gelmezdi.
Bize bu güzel kentleri gezdiren, yaptığı ikili anlaşmalarla ülke ekonomisine katkı koyan İzmir Ticaret Borsası yöneticilerine teşekkürler...