Büyükelçiler Konferansı’nın başlangıcında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun gündeme getirdiği Yeniden Asya yaklaşımını bundan sonra daha sık konuşacağız. Ne şekilde konuşacağımızı ise zaman gösterecek. Ne demek istediğimi biraz açayım. Ankara’da kimilerine göre, Çavuşoğlu’nun açıklaması zamanlama olarak Milli Savunma Bakanlığı çatısı altında ABD’lilerle güvenli bölge görüşmeleri yürütülürken verilen bir mesajdı. Bazılarına göre ise yine aynı zamanlama kullanılarak, hem ABD, hem AB’ye, özetle batıya; bir kez daha doğu işaret edilerek ‘beni kaybedebilirsin, alternatifim var’ uyarısıydı. Bunlar arasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’nin diyalog ortağı olduğu Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) tam üyeliği bir kaç kez gündeme getirdiğini anımsatan, ancak bunun hep söylemde kaldığını belirtenler de oldu. Yani Ankara’da Yeniden Asya’nın büyük ölçüde ‘söylemden’ ibaret olduğu düşünenler var.
Görüşlerin bu çerçevede ifade edilmesinde görünen o ki yaklaşıma ilişkin henüz ‘somut paylaşımlar’ yapılmamış olması etkili. Ancak bazı Asya ülkelerinin başkentte görev yapan diplomatları yaklaşımının içeriği ve öngörüleri hakkında daha fazla ayrıntı olup olmadığını gazetecilere sormaya başladığına göre, o kanatta bir etki yaratmış. Fakat yabancı diplomatlar da kendi başkentlerinin yaklaşımı konusunda yorum yapmak konusunda iyi niyet temennilerinde bulunmakla birlikte, temkinli denilebilir. Önce Ankara’nın samimiyetinin, söylemden eyleme geçen adımların görülmek istendiği söylenebilir.
Şu aşamada kulislerde, somut hedefler konusunda fikir verebilecek bazı açıklamaların ay sonundan itibaren yapılmasının planlandığını belirtmekle yetinelim. Ancak bu konuda fikir verebilecek bazı geçmiş dönem göstergeleri var. Örneğin; Cumhurbaşkanı Erdoğan son bir yıl içerisinde 5 Asya ülkesini ziyaret etti. Rusya’yı farklı vesilelerle bir kaç kez. O coğrafyadan ağırlanan konuk sayısı da bir o kadar. Haziran ayında Tacikistan’da düzenlenen Asya’da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’ne katıldıktan sonra Erdoğan uçakta; “Dış politikayı sıfır toplamlı bir oyun olarak görmedik, görmüyoruz. Bir ülke ya da bölge ile kurduğumuz ilişkiler, diğerlerine yahut üçüncü ülkelere asla karşı değil” demişti.
Bir başka gösterge; eylülde Asya İşbirliği Diyaloğu’nun (AİD) bir yıllık süreyle dönem başkanlığının üstlenilmesi. Türkiye, 2002 yılında kurulan diyaloğun 33. üyesi.
AİD’in ASEAN, CICA, İİT, KİK ve ŞİÖ ülkelerinin de içinde olduğu farklı coğrafyalardan üyeleri var. Çavuşoğlu nisanda Doha’da diyaloğun dışişleri bakanları toplantısına katıldığında
“Dünyanın 30 büyük şehrinin 21’i Asya’da. Son 50 yılda Asya’da yüzlerce, binlerce kişi yoksulluk seviyesini aştı ve birçok Asya halkı orta gelirli ya da gelişmiş ekonomiler statüsüne yükseldi. Bugün büyük bir geri dönüş görüyoruz. ‘Asya yüzyılı’ gerçekleşmeye başlıyor” demişti.
Asya-Pasifik ülkelerinin küresel ekonomi içerisindeki payı 2017 yılında yüzde 30’a ulaştı. Küresel ihracattan aldığı pay ise yüzde 34’e yükseldi. Ancak Türkiye en yüksek dış ticaret açığını bu bölgede veriyor. Bunu değiştirmek için Ekonomi Bakanı Ruhsar Pekcan kasım ayında Çin ve Hindistan gibi özel hedef ülkeler belirlendiğini, sektör ve eyalet bazında eylem planları hazırladığını söylemişti.
Geçmiş dönem hatırlatmaları alt alta konulduğunda Yeniden Asya yaklaşımı sadece fırsat yakalanmışken verilen bir mesaj gibi görünmüyor. Ancak içerde ve dışarıda daha fazlasını söyleyebilmek için çerçevenin net olarak ortaya konulması gerekiyor.