2 Şubat’ı 3’üne bağlayan geceden bu yana Türkiye ile Rusya arasında, İdlib’deki yeni durumun oluşturduğu gerilim var. Askeri olarak sahada, siyasi olarak masada. Tansiyonu düşürmek için 8 Şubat’ta Ankara’da başlayan asker, diplomat ve istihbaratçılardan oluşan heyetlerin görüşmelerinden somut sonuç çıkmadı. Yine de konuşmaya devam ediliyor. Bugün de Türk heyeti Moskova yolcusu.
İdlib meselesinde günlerdir süren hengâmeden bir, iki adım geriye çekilip etrafa baktığınızda ise sahada aktörlerden birinin sesinin pek duyulmadığını fark etmek mümkün. Astana sürecinde Türkiye ve Rusya gibi bir aktör olan İran’ın... İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in 6 gün önceki “İran kardeş komşular Türkiye ve Suriye diyaloğunu kolaylaştırmaya hazır” dediği yani bir nevi arabuluculuk önerdiği tweetini saymazsak, ortada dikkat çekici bir siyasi değerlendirme yok.
Ancak İdlib gözlemcilerine göre; siyaseten dikkatleri üzerine çekmemeye çalışan Suriye rejiminin diğer destekçisi, sahada son derece aktif. Hâlihazırda çatışmalar batı Halep’te, İran’ın Afganistan, Pakistan, Yemen, Irak gibi farklı ülkelerden getirdiği Şii milislerin konumlandığı bölgelerde yoğunlaşmış durumda.
Esirgenmeyen desteğin nedeni
Yakın zamanda İdlib’de bulunun bir saha araştırmacısı; “İran, işi Türkiye ile Rusya’ya bıraktı, kendisi rejimin yanında, üzerine düşeni sahada yapıyor. Aralık - Ağustos arasında, Suriye ordusunun İdlib Şafağı-1 adını verdiği operasyona İranlılar 28 Temmuz’a kadar dâhil olmadılar. Ne zaman dâhil oldular, Morik düştü zaten. Fakat bu sefer, operasyonun başından bu yana Suriye ordusuna tam destek verdiler. Hiçbir şekilde siyasi mülahazaya girmediler. Ama Suriye’den askeri desteği hiçbir şekilde esirgemediler” diyor. Açık ki Türkiye ile Rusya’nın karşı karşıya gelmesi İran’ın işine geliyor. Çünkü aralarında “Hangimiz Şam’a daha yakın” rekabeti var. Rejim yenilirse ortada rekabet edilecek bir şey de kalmayacak.
21 Şubat’ta sandık kuruluyor
İran, sınırları dışında siyasi mülahazaya girmeksizin varlığını pekiştirirken, içerde de hayli dinamik bir süreç yaşıyor. Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesi ve Ukrayna uçağı trajedisinin ardından, 21 Şubat cuma günü genel seçimler için sandık başına gidiyorlar. Devrim Rehberi Hamaney sonrasının şekillendirilmesi için, muhafazakârlar ve reformcular arasındaki mücadelede bir başka safha gerçekleşiyor da denilebilir.
İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) İç Politika Koordinatörü Mehmet Koç’a göre; Hamaney ve muhafazakârlar, sistem ile uyumlu çalışacakları belirleme listesinde atamayla yapılacak bütün değişiklikleri yaptı, sıra seçimle iş başına geleceklerin dizaynında. Genel seçimler ilk aşama. Bir buçuk yıl sonra da Cumhurbaşkanlığı seçimleri var.
Cuma günü yapılacak seçimlere ilişkin Ankara’nın da yakından izlediği noktalardan biri seçime katılım oranı. Çünkü Anayasa Koruyucular Kurulu reformcu adayları eleyerek, muhafazakârlara daha fazla alan açmış olarak değerlendiriliyor. Kurul çeşitli nedenlerle, halen milletvekili olan 90 kişiye tekrar seçime girme vizesi vermedi. Bu Meclis’in üçte biri demek.
Seçime katılım oranının düşük kalabileceği belirtiliyor. Mehmet Koç, yönetim açısından da katılım oranının “hayati” olduğunu vurguluyor. Devrim Rehberi’nin her seçimde oy kullanmanın bir vatandaşlık görevi olmasının yanı sıra, şeri bir vazife, rejime duyulan güven göstergesi olduğunu hatırlattığını söylüyor. Dolayısıyla katılım oranı önemli bir veri olarak kabul ediliyor. Koç; katılım konusunda kamuoyunun sağlıklı bir bilgiye ulaşmanın kolay olmadığını “gerçek oranı ve olası riski” sadece devletin bileceğini belirtiyor. Öyle ya da böyle, o çok göze batmak istemese de, İran’ın içerdeki ve dışardaki meseleleriyle çok konuşulacağı anlaşılıyor.