31 Mart yerel ve 23 Haziran İstanbul seçim süreçleri ve sonuçları, bir dahaki seçime kadar deyim yerindeyse üzerinde “tepinilecek” birkaç başlık ortaya çıkardı. Elbette bu temel başlıklardan yola çıkarak üzerine söz söylenebilecek, tartışılacak, not edilecek bir dizi alt başlık da olacak.
Birincisi; hangi partinin elinde olursa olsun belediyeler mercek altında olacak. Belediye başkanları sadece rakipleri tarafından değil, kendi parti yönetimlerince de bugüne kadar olduğundan daha yakın izlenecekler. Genel merkezlerin her anlamda daha çok müdahil olduğu belediyeler göreceğiz.
İkincisi; ittifakların ya da işbirliklerinin, adına her ne derseniz deyin, mevcut ortaklarıyla devam edip etmeyeceği, ittifaklar arası geçişler olup olmayacağı izlenecek. Şimdilik 4 yıl öngörülen seçimsiz süreç, siyasi partilerin ‘ortakları’ ile yaklaşıp, uzaklaşacakları bir çok ekonomik, siyasi, kültürel ve dış politik gelişmeyi ortaya çıkaracaktır. Seçim tarihi yaklaştığında ise bir önceki ittifak deneyimlerinden çıkarılan dersler ve yeni konjonktüre göre kararlar verilecektir.
Üçüncüsü; AK Parti özelinde yaşanması beklenen gelişmeler. Partide uzun süre siyaset yapan bazı isimlerin henüz tam olarak vücuda bürünmemiş “mesajlarının” nereye varacağı ve dolayısıyla AK Parti’ye etkisi. Şimdilik bu konudaki olabilecek gelişmeler bazılarınca salt AK Parti’nin iç meselesi olarak tanımlanmaya çalışılsa da öyle değil. Genel siyaset açısından muhtelif çıktıları olacak bir konu.
Muhalefetin bakışı
Bir süre önce görüştüğümüz İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ve SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, kendi eleştirilerinin artık AK Partililer tarafından da dile getirildiğini belirterek, bunun çok önemli olduğunu söylediler. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da partisinin MYK toplantısında yeni oluşum girişimlerini destekleyen cümleler kurduğu biliniyor. Bu partiler şu anda AK Parti içinden “muhalif ses” yükselmesini kıymetli buluyor, olası parti girişimlerini “demokrasi” adına destekleyen ifadeler kullanıyor. Muhalefetin, siyaseten bu şekilde ifade etmesi gerekebilir. Sonuçta karşı taraftaki herhangi bir aşınma, onlara yarar.
Oysa konuya bakışın tamamının bu olmadığı, olamayacağı yine aynı partilerdeki başka isimlerin, “izliyoruz, gözlüyoruz” ifadesi ile ortaya çıkıyor. Çünkü “arayış içinde olanlar” sadece AK Partililerin değil, muhalefet partilerine mensup olanların da kapısını çalıyor. Genel merkezlerden, taşra teşkilatına kadar “nabız ölçme”, “görüş sorma” diğer partiler için de geçerli. Dolayısıyla muhalefet partileri kendi içlerine de bakıyor, temasları izliyor. Hareketliliğin boyutunu, etkisini ölçmeye çalışıyor. Arayış içinde olanların sadece AK Parti tabanını hedeflemediği, temas etmeye çalıştıkları kişilerin farklılığından anlaşılıyor. Bu durumda muhalefet partileri milletvekillerinden ya da il, ilçe teşkilatlarından olası ayrılıklara ne kadar hazır? Soruyu yönelttiğim muhalefet temsilcileri kesin bir şekilde yanıtlamadılar. Sorunun henüz erken olduğu, o aşamaya gelinmediği görüşünde birleştiler.
Bu ne demek? Muhalefetten ve AK Parti’den fikrine başvurduklarımın ortak görüşü, arayışlarla ilgili asıl ölçümü siyasilerin değil seçmenin yapacağı. Mesaj verme aşamasından sahneye çıkma aşamasına gelindiğinde, sahnede ve kuliste kimlerin olacağı, söylenecek sözler, elbette önemli bir gösterge deniliyor. Ama belirleyici olan, her ne niyet ve amaçla ortaya çıkılırsa çıkılsın, hesaplar yapılırsa yapılsın, seçmenin bunu nasıl okuyacağı, nereye konumlandıracağı olacak.