Geçen hafta boyunca diplomasi, güvenlik ve istihbarat uzmanlarıyla konuşmalardan, takip edilen açıklamalardan ve okunanlardan sonra sanırım pek çok kişinin geldiği nokta başlıktaki soru. Emarelerin yanı sıra, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, “Sırada ne var detay vermeyeceğim. Ama şunu söyleyeyim bu sadece başlangıç” demesi de gidişatın öyle olabileceğini düşündürüyor. Dün Milliyet’te Deniz Kilislioğlu İsrail’in yer yer başlattığı kara harekâtını, “Yahudi yerleşimcilere alan aça aça onlar için ‘safe zonlular yani ‘güvenli alanlar’ yaratarak sürdüreceğini” yazdı. Kilislioğlu’nun yazısındaki bu tespiti geçen hafta Ankara’da Türkiye’yi örnek göstererek dile getirenler de vardı. Konuya yakın bir kaynak “İsrail, Gazze’ye bir daha çıkmamak üzere girebilir ya da tıpkı Türkiye’nin Suriye sınırında yaptığı gibi bir güvenlik koridoru oluşturabilir” dedi. Hamas ve Filistin yönetiminin yaptığı “siviller Gazze’yi terk etmemeli” çağrısının nedeni belki de bunun görülmüş olması. İsrail’in bir daha çıkmamak üzere Gazze’ye girmesi on yıllardır çözülemeyen İsrail-Filistin sorununu hangi noktaya taşır tahayyül etmek bile güç...
Bu arada, Rusya-Ukrayna savaşının daha en başında yapılan “uzun süreceği anlaşıyor” tespitinin bir benzerinin İsrail-Filistin çatışması için kurulduğunu da söylemek mümkün. Ankara’da konuştuğum kaynaklar yakın zamanda bir ‘soğuma’ beklemiyor.
Aksa Tufanı’ndan çıkarılabilecek dersler
7 Ekim’de Hamas’ın Aksa Tufanı Operasyonu ile başlayan yeni süreçte İsrail’in istihbarat zafiyeti de tartışılıyor. Buna dair birçok teori olsa da istihbarat çalışanlar bunu ‘normal’ karşılıyor. Prof. Dr. Serhat Erkmen de Fikir Turu’nda yayınlanan “İsrail Hamas’ın saldırısını neden öngöremedi?” başlıklı makalesinde ‘istihbaratta başarısızlığın’ aslında sanılandan çok daha yaygın bir durum olduğunu belirterek, “İstihbarat olgusunun temeli olan gizlilik kavramı nedeniyle işin başarısızlık kısmı pek tartışılmaz” diyor.
Taraflardan birinin ‘başarısının’, diğer tarafın ‘başarısızlığını’ belirlediği durumların da olduğunu hatırlatan Erkmen makalesinde son örnekten yola çıkarak diğer istihbarat örgütlerinin çıkarabileceği dersleri de sıralıyor:
“Ders bir: ‘Bir örgüt bir bölgeyi kontrol etti, gelecekte siyasal denklemlerin içinde yer alabilirim diye uysallaşmıyormuş’. Hamas 17 yıldır Gazze’yi kontrol ediyor. Birçok kez İsrail Filistin Barış sürecinin parçası olabilir mi diye tartışıldı. Ancak (son iki gündür) yaşananlardan sonra bu olasılık en az 20 yıl için sıfırlandı.
Ders iki: Tehdit değerlendirmeleri sıklıkla gözden geçirilmeli. Yüzlerce bilgi kaynağına sahip olsanız da analiz olmaksızın bilgi sahibi olmak bugünü ve geleceği anlamanızı sağlamıyor.
Ders üç: Tüm örgütler öğreniyor. Küçümsemek en büyük hata. Şu anda dünyada kaç örgüt acaba Hamas’ın kullandığı silahlardan, baskın yöntemlerinden, siber saldırılarından, sivilleri kaçırmasından ve benzeri yaptıklarından kendisine dersler çıkarıyordur?
Ders dört: Televizyonu sadece biz seyretmiyoruz, radyoyu sadece biz dinlemiyoruz, gazeteleri sadece biz okumuyoruz. Her tür gereksiz bilgi, yorum ve değerlendirme karşımızdakine operasyonel, taktik ve stratejik seviyede katkı sağlıyor olabilir. Siz hiç TV’ye çıkıp imkân ve kabiliyet tartışan, binaya şöyle girseydi daha fazla zarar verirdi diyen eski örgüt üyesi gördünüz mü? Doğru bilgi edinme hakkı demokrasinin olmazsa olmazı. Fakat bir dengeyi gözetmek hepimizi daha güvenli kılabilir.
Ders beş: Hiçbir çatışma artık tek taraflı olmuyor. Güçlü ya da zayıf taraf yok. Göreli avantajını daha iyi kullanan taraf var.”