Haftanın gündemi New York’taki BM Genel Kurul toplantısı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu çerçevedeki temasları. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ve Bakan Yardımcısı Önal’ın siyasi istişareler için Erdoğan’dan hemen önce ABD’ye gidişi, ikinci Erdoğan-Biden görüşmesi için hazırlık olarak yorumlansa da görüşme yerinin ve zamanının; ‘30-31 Ekim, Roma, G-20 Liderler Zirvesi’ olacağı yönünde söylentiler var.
Erdoğan’ın ABD’den dönüşünden sonra odaklanılacak yerin Soçi’de Rusya Devlet Başkanı Putin ile buluşma, başlığın da Suriye / İdlib ve ona bağlı olarak da Afganistan olacağı anlaşılıyor. İdlib ve ev sahipliği yaptığı sorunlar, 11 Eylül 2021’de üç askerin Ebu Bekir Sıddık’ın Yardımcıları adlı örgütün üstlendiği saldırıda şehit edilmeleriyle tekrar öne çıktı. Elbette ortada bir de Putin’in 6 yıl sonra Moskova’da misafir ettiği Suriye Devlet Başkanı Esad’a söylerken Türkiye’ye ima ettikleriyle, Dışişleri Bakanı Lavrov’un açık açık dedikleri var. Ama biz önce 34 askerin Rusya ve rejimin ortaklaşa hava saldırısında şehit edildiği saldırıdan 6 gün sonra Rusya ile Türkiye’nin vardığı mutabakattan bu yana geçen yaklaşık bir buçuk yılı ‘saldırılar’ açısından değerlendiren bir makaleye bakalım.
Mutabakattan bu yana 36 saldırı
Geçen hafta Terörizm ve Radikalleşme ile Mücadele Araştırma Merkezi’nin (TERAM) internet sitesinde yayınlanan makaleyi kaleme alan Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Uluslararası Güvenlik ve Terörizm Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serhat Erkmen.
“İdlib’de Türkiye’ye Yönelik Radikal Cihatçı Grupların Saldırıları: Olgular, Nedenler, Yakın Gelecek” başlıklı çalışmaya göre; TSK’ya radikal cihatçı örgütler tarafından yöneltilen veya yöneltildiği iddia edilen saldırı sayısı, 18 ayda 36’ya ulaştı. Açık kaynak tespitlerine göre saldırılar sonucunda 12 asker şehit oldu, 21 asker yaralandı.
İlki, 5 Mart 2020 mutabakatından iki hafta sonra, 19 Mart 2020’de, M4 Karayolu üzerinde olmak üzere, 16 Haziran 2020’deki Türk-Rus ortak devriyesine yönelik 8. saldırıya kadar, eylemleri üstlenen örgüt olmadı. İlk kez “Hattab Şişani” adlı grup, devriyeye saldırıyı üstlendi. İlkinden 5 ay sonra, saldırılar değişmeye başladı. M4 yolu ve civarındaki ortak devriyeler, intikal halindeki TSK personeline yönelik olmanın dışına çıkarak, üs bölgelerine veya diğer hedeflere yöneldi. Böylece saldırılar, M4 ve civarından, zamanla M4-İdlib arasına, İdlib ile Türkiye sınırı arasındaki bölgeye kaydı. 28 Ağustos’ta bir üs bölgesine bombalı araç saldırısı ise Erkmen’in ifadesiyle, “dönüm noktası” oldu. Çünkü o saldırıdan sonra eylemlerin çoğunu “Ebu Bekir Sıddık’ın Yardımcıları” adlı grup üstlenmeye başladı.
İdlib’de TSK’ya dönük saldırılar
Saldırı Yeri / Saldırı Sayısı
M-4 üzeri ve civarı 15
İdlib merkez ve kuzeyi 13
M-4 - İdlib arası 3
M-4’ün güneyi 2
Bilinmiyor 3
Toplam 36
Erkmen’in tespitine göre, her ay ortalama 2 saldırı gerçekleşiyor. Bazı aylarda ise hiç saldırı yok ya da üstlenilmemiş. Ocak ve Mart 2021’de ise eylemlerde artış var.
Kim bunlar?
Makalede örgüt/ gruplara ilişkin diğer saptamalar ise özetle şöyle:
- 36 saldırıdan 26’sını El Kaide çizgisinde olan, Mart 2020’den önce ismi duyulmamış örgütler gerçekleştirdi.
- Görüntü kayıtları, propaganda materyalleri, isimleri ve söylemleri incelendiğinde, grupların tamamı El Kaide’ye bağlı.
Saldırıları üstlenen örgütler / Saldırı sayısı
Ebu Bekir Sıddık’ın Yardımcıları 19
Hattab Şişani Örgütü 4
Öncü Mücahit Örgütü 2
Mervan Hadid Birliği 1
Bilinmiyor/ Üstlenilmemiş 10
Toplam 36
- Gruplardan üyeleri kısmen tespit edilenlerin çoğunluğunun yabancılar olduğu anlaşılıyor.
- TSK’ya saldıranların çok sayıda küçük grup yerine, şaşırtma amaçlı olarak farklı isimler taşıyan, birbiriyle yakın ilişki El Kaide tandanslı radikal cihatçı gruplar.
Örgütler ve devletler
TSK’ya yönelik eylemlerin “Rusya’nın ve Esad Rejiminin İdlib’i ele geçirme politikasına hizmet etmekten başka bir işe yaramadığı”nı söyleyen Erkmen’e göre, zamanlamaları ve gerçekleşme alanları başka bir şey daha anlatıyor:
“İlk eylemlerin çoğu sadece isabetsiz roket atışları veya uzaktan kumandalı EYP’ler ile gerçekleştirilirken, zamanla gerçek zamanlı istihbarat ve gelişmiş saldırı tecrübesi gerektiren terör eylemlerinin gerçekleştirilmesi teröristlerin kapasitesinin ve aldıkları yardımın niteliğinin artış eğiliminde olduğunu göstermektedir.(..)Saldırıları gerçekleştiren grupların büyük bir kısmının hayalet gibi ortadan yok olması ve şu ana kadar geniş çaplı bir şebekenin çökertilememiş olması hem yerel bazı unsurlardan hem de İdlib’deki etkili devletlerden açık yardım aldıklarını düşündürmektedir.”
El Kaide’nin, Türkiye’nin İdlib’deki varlığını baştan itibaren kendi varlığına tehdit olarak gördüğünü de hatırlatan Erkmen makalenin sonunu şöyle bağlıyor:
“Varlık nedenini İdlib’de Rejim ve silahlı gruplar arasındaki çatışmalardan alan ve çatışma süreci devam ettiği sürece hareket alanı bulabilen örgüt, Türkiye’nin diğer grupların hakim olduğu bir düzeni inşasına yardımından hayati bir tehdit algılamaktadır. Bu nedenle her ne kadar Rejim ve El Kaide’nin dünyaya bakışları birbirinden çok farklı olsa da İdlib’de statükonun mevcut haliyle devamına ortaklaşa bir karşı çıkışları olduğundan çatışma sürecinin canlanması konusunda ortak bir noktayı paylaştıkları söylenebilir. Bu nedenle, El Kaide bağlantılı gruplar, kendi gündemi nedeniyle İdlib’de bir çatışma dinamiğini tetiklemek için, şu anda İdlib’i Rejim ve Rusya’nın büyük çaplı bir operasyonundan koruyan tek güç olan Türkiye’nin İdlib’deki varlığını hedef almaktadır.”
Erkmen, “şebeke” olarak tarif ettiği radikal gruplara yönelik daha güçlü bir operasyonel süreç başlamadığı takdirde, Rusya’nın askeri ve politik baskısının, buna bağlı olarak radikallerin saldırının artacağını söylüyor.