Didem Özel Tümer

Didem Özel Tümer

didem.tumer@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Geçen hafta Wall Street Journal’da (WSJ), aynı zamanda ABD dış politikası uzmanı bir akademisyen olan Walter Russell Mead’ın kaleminden çıkan makale, bugün gerçekleşecek Biden - Erdoğan görüşmesi öncesinde Ankara’da deyim yerindeyse elden ele dolaştı. Hatta birkaç haber ve yazıya da, “Karşınızdaki dedelerinizin dönemindeki Türkiye değil” başlığı hasebiyle ayrıca konu oldu.

Ankara’da, WSJ’deki bu makalenin Beyaz Saray’da “ilgilileri” tarafından mutlaka dikkatle okunmuş olduğuna vurgu yapılıyor. Yazı bu yönüyle sadece başlığı değil, ABD Başkanı’na Erdoğan ile “görüşme hazırlanırken, bu önemli ilişki hakkında yeni bir düşünce şekli geliştirmesi gerekir” diyerek, bunun nedenlerini “Türklerin” bakış açısından tek tek sıralaması nedeniyle de önemli. Yazıdan altını çizdiğim notları, buraya taşımadan önce kişisel bir çıkarımı da aktarmak isterim. Mead yazısında birçok üst düzey Türk yetkiliyle gerçekleştirdiği bir dizi görüşmeden bahsediyor. Sanırım Mead’in görüştüğü isimler arasında bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olduğunu varsayabiliriz. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan 1 Haziran 2021 tarihinde TRT’de katıldığı programda Biden ile görüşmesine ilişkin soruları yanıtlarken sözü ABD’nin YPG’ye verdiği desteğe ilişkin Türkiye’nin rahatsızlığını anlatırken şöyle demişti, “ABD’den bir yayın kuruluşu geldi. Onlara anlattım. Hak veriyorlar”...

Haberin Devamı

Türkiye’yi anlama rehberi

Yazısının son cümlesi “Biden’ın Erdoğan ise görüşmesindeki işi, eski ABD - Türkiye ittifakını kurtarmak değil, yeni bir ittifakın temelini atmak” olan Mead, görüşme öncesinde Biden’a adeta bir Türkiye’yi anlama rehberi sunuyor. “Türkiye ve bulunduğu bölge, ABD Türkiye ilişkilerini daha önemli ve karmaşık kılacak şekilde değişti ancak Washington bu yeni ortaklığın işe yaraması için henüz bir vizyon geliştirmiş değil” saptamasının da yer aldığı ve bizzat bir Amerikalı tarafından ABD yönetiminin dikkatine sunulan tespitler şöyle:

“...Rusya, Ankara’nın hesaplarını değiştiren tek gerilemekte olan bölgesel güç değil. İran da ekonomik yaptırımlardan aldığı darbelerle sendeliyor. Arap dünyası da serbest düşüşte. Libya, Irak ve Suriye, hepsi de zayıf ve savaştan zarar görmüş durumdalar. Mısır artık ciddi bir bölgesel güç gibi görünmüyor. Bütün bunlara bir de Washington’ın, ABD’nin Orta Doğu’daki mevcudiyetini azaltacağına dair açıklamaları eklenince, Türkiye’nin doğusunda ve güneyinde açılan güç boşluklarının neden hem cazibesine kapılıp hem de kendini tehdit altında hissettiğini anlamak mümkün.

Haberin Devamı

...Türkler, Yunanistan ve Kıbrıs’ın AB üyeliği nedeniyle Brüksel’in Türkiye’ye karşı kesin bir şekilde önyargılı olduğunu düşünüyor. Ancak AB, etkili bir bölgesel aktöre dönüşemedi ve Türkiye’nin mülteciler gibi konulardaki baskılarına karşı savunmasız.

Ankara’nın yeni dünyası da gül bahçesi değil. Rusya, Türkiye’nin göz ardı edemeyeceği bir güç olmaya devam ediyor. Suriye’deki iç savaş Türkiye için bir felaket oldu, ekonomisine zarar verdi ve milyonlarca çaresiz mültecinin sınırlarından geçmesine neden oldu.

İlişkilerdeki mevcut soğukluğa rağmen ABD ve Türkiye’nin ortak çıkarları var. Her iki ülke de Libya, Suriye ve Irak’ta barış ve düzen görmek istiyor. Her ikisi de İran’ın nüfuzu kırılsın istiyor. Her ikisi de Rusya’nın Orta Doğu, Karadeniz ve Kafkaslar’daki gücünü sınırlandırmak istiyor. Ve geniş Orta Asya genelinde de hem Ankara, hem de Washington, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan gibi ülkelerin, Rusya ile Çin’in, bu ülkeleri emperyalist sistemlerine katma girişimlerine direndiğini görmek istiyor.”

Haberin Devamı

“Her iki tarafı da üzer” vurgusu

Beyaz Saray’ın “Türkiye’nin ille de Batılı bir ülke olmayacağını” anlaması gerektiğini belirten yazar yazının sonunu şöyle bağlıyor:

“Ankara’nın dış politikası daha bağımsız ve daha az öngörülebilir olmaya devam edecektir. Washington Türkiye’nin, Hollanda, Norveç ya da İspanya gibi hareket etmesini isterse bu ilişki her iki tarafı da üzer. Ancak Beyaz Saray Türkiye’yi, Vietnam ve Hindistan ile aynı şekilde düşünmeye başlayabilirse, politika belirleyiciler de Ankara’nın gerçek jeopolitik değerini takdir edip kaçınılmaz bir şekilde ortaya çıkacak gerilimleri daha ustaca idare edecektir”