14 Ağustos’tan bu yana gözler Afganistan’da. Ülkenin içinde ve ona dair dışında işleyen hızlı bir trafik söz konusu. Sadece trafiği not etmek bile dış politikada Afganistan üzerinden yürüse de ülkeler arasında başka yeni açılımların, olası değişimlerin ve iş birliği alanlarının ipucunu veriyor. Ayrıca bir müddettir arka kapıdan yürütülen bazı temasların ise artık ön kapıya taşındığı, bazılarında ise ön kapının daha sık açılmaya başladığı görülüyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın içinde aktif olarak yer aldığı Afganistan konulu görüşmeleri gözden geçirdiğimizde kastımız biraz daha anlaşılır olabilir. Asker ve sivillerin tahliyeleri, Kabil Havalimanı’nın işletilmesi, ülkeye gıda ve diğer insani yardımların ulaştırılması ve ‘bundan sonra Afganistan’ konusunda Çavuşoğlu elbette birçok ülke dışişleri bakanı ile görüştü. Ancak sıklıkları ile dikkat çekenler de oldu.
Çavuşoğlu, 16-24 ve 26 Ağustos tarihlerinde olmak üzere, Katar Başbakan Yardımcısı Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman bin Casim Al Sani ile üç telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Katar ile yapılan her görüşmenin ardından yani 17, 24 ve 28 Ağustos tarihlerinde ABD Dışişleri Bakanı Blinken ile de konuştu. Bu arada Savunma Bakanı Akar da ABD’li muhatabı Lloyd James Austin ile 27 Ağustos’ta bir telefon görüşmesi yaptı. 29 Ağustos Pazar günü ise Türkiye ve Katar’ın dışişleri ve savunma bakanları bu kez dörtlü video konferansta bir araya geldi.
Taliban’ın siyasi ofisine ev sahipliği yapan, Afganlar arası görüşmelerde rol üstlenen, Türkiye’nin de iyi ilişkilere sahip olduğu Katar ile bu temaslar ‘normal’. Ancak tam da son iki haftalık zaman zarfında, Arap Baharı’nın başlangıcından bu yana, yani 10 yılı aşkın süredir Türkiye ile gergin ilişki sürdürmek konusunda kararlı tavır sergileyen bir başka Körfez ülkesi, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) üç yetkilisi ile yapılan görüşmeler için de aynısı söylenemez. O görüşmeler için önceden bir duyuru da yapılmadığından ‘sürpriz’ diyebiliriz.
13 günde 3 BAE teması
İlk olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan, 18 Ağustos’ta BAE Ulusal Güvenlik Danışmanı Şeyh Tahnoun Bin Zayed Al Nahyan ile Beştepe’de bir görüşme gerçekleştirdi. Erdoğan’ın programında duyurulmayan bu görüşme konusunda Cumhurbaşkanlığından yapılan bilgilendirmede dikkat çeken, BAE’nin Türkiye’ye yönelik yatırımlarının da ele alındığına yapılan vurguydu. Erdoğan 13 gün sonra, 31 Ağustos’ta bu kez BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed Al Nahyan ile telefon görüşmesi yaptı. Aynı gün Çavuşoğlu da BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayed Al Nahyan ile konuştu. Türkiye’nin BAE ve Körfez ülkeleriyle ilişkilerini yakından izleyen uzmanlara göre, kısa zamanda görüşmelerin sıklaşmasının ardında, BAE’nin Körfez’deki sıkışmışlığından kurtulma çabası var. Suudi Arabistan ile ağırlıklı olarak ekonomik gerekçelerle ilişkileri bozulan BAE, Katar’a uygulanan ambargonun kaldırılmasıyla ilk adımı atılan, gergin ilişkilerine format atma çabası içerisinde. Yumuşama turlarının devamı karşılıklı ziyaretlerle gelebilir.
Katar ve BAE ile görüşmelerin yanı sıra, Afganistan’a tahliyelerden sonra ilk iki uçuşun bu iki ülke tarafından gerçekleştirildiğini hatırlatmak gerekiyor. Geçen perşembe teknik bir ekip taşıyan Katar uçağının ardından cuma günü de gıda ve ilaç gibi acil yardım malzemeleri taşıyan BAE uçağı Kabil’e indi.
Ankara’da yarın ve yarından sonra da Türkiye-Mısır görüşmelerinin ikinci turu yapılacak. Arka kapıdan ön kapıya alınan görüşmelerden biri de bu. Türkiye’nin yakın çeperindeki ülkelerle ilişkilerinde başlayan değişim her geçen gün biraz daha vücut buluyor gibi görünüyor.
Kovid kökeni tartışmasından Türkiye’ye de yansıyan
ABD Başkanı Biden’ın talimatıyla ABD istihbarat ajanslarının yaptığı Kovid 19’un kökenine dair çalışmanın sonucunda ortaya çıkan rapor, her ne kadar kaynak konusunda henüz ortak bir kanıya varılmadığına işaret etse de Çin’i kızdırdı. Raporda, virüsün biyolojik silah olarak geliştirildiğine istihbarat kurumlarının inanmadığı belirtilse de Çin’in köken araştırmalarına yardımcı olmadığı iddia ediliyor. Biden da rapora dair açıklamasında, Çin’in tavrı nedeniyle virüsün kökeninin bulunamadığını söyledi.
Çin, ABD tarafından Trump döneminden bu yana yöneltilen eleştirilere cevabını gittikçe sertleştiriyor. Karşı atakta Çin bir süredir sistematik bir şekilde, ABD Maryland’da bulunan Fort Detrick Laboratuvarını gündeme taşıyor ve buranın kapılarının açılması çağrısını yapıyor. Son olarak da Dışişleri Bakanlığı büyükelçilikleri aracılığıyla birçok ülkede aynı içerikte bilgilendirme toplantılarına başladı. Çin kendini anlatmanın yanında, anlaşılan hem diğer ülke kamuoylarını harekete geçirmeye hem de ABD’nin şüphe çalışmasına şüphe ile karşılık vermeye çalışıyor.
Çin’in Ankara’daki büyükelçiliğinin 2 Eylül’de Siyasi Müsteşar ve Basın Sözcüsü Xinyi Qian aracılığıyla yaptığı toplantı da bunu gösteriyor. Basına yönelik bilgilendirmede Qian raporu siyasi olarak tanımladı ve ABD’nin salgınla mücadeledeki başarısızlığını Çin’e yüklemeyi amaçladığını söyledi. Çin’in Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)uzmanlarını 2 kez ülkeye davet ettiğini belirten Müsteşar Qian, “ABD Ordusu’nun biyolojik silah geliştirme merkezi Fort Detrick Ağustos 2019’da güvenlik nedeniyle kapatıldı. Ne tesadüf ki o günlerde gizemli bir EVALI (bir tür akciğer hasarı) salgını patlak verdi” dedi.
Fort Detrick’in ünü, geçmişte CIA’in gizli zihin kontrol ve biyolojik, kimyasal deney üssü olmasından kaynaklanıyor.